30 Mart 2022 Çarşamba

YILMAZ İÇÖZ'ÜN ÖYKÜSÜNÜ HANGİ TÜRKÜ ANLATACAK?

 

Kamera; Güven
Yılmaz İçöz,öğrencileriyle birlikte eski liman
Tekirdağ


Kamera; Güven
Yılmaz İçöz eşi ile birlikte
Ölmeden birkaç gün önce çekildi...

               YILMAZ İÇÖZ’ÜN ÖYKÜSÜNÜ HANGİ TÜRKÜ ANLATACAK?

      ( Unutulmamak Güzel Şeydir! )

   Tekirdağ Namık Kemal Bölge Tiyatro kurucusu ve yönetmeni Yılmaz İçöz’ü ilk kez tanışma ziyaretine gittiğimde belediye işhanı küçük bir odacığa sıkışmış vaziyette, öğrencileriyle birlikte tiyatro sanatına tutunmaya çalışıyorlardı.

   Yüzündeki endişe, gözlerindeki yorgunluk yolun sonuna geldiğini anlatıyordu da anlamak istemiyordu sanatı-tiyatroyu önemsemeyen, siyasi hesap yapan, sanatın toplum bilinci için ne büyük önem taşıdığından haberdar olmayan yöneticiler…

  Yılmaz İçöz’ün öyküsünü hangi türkü söyleyecek? Hangi türkü anlatacak? Ahmet Kaya’nın bestesi, Orhan Kotan’ın şiiri bir araya gelince destansı bir şey; ses-yorum çıkıyor ortaya. Tıpkı Yılmaz İçöz gibi yolun sonuna geldiğinde yaptı son türküsünü Ahmet Kaya. Ve haykırdı türküsünü söylemeye çekinen kadınlara;

  “ Söyle türkünü sen/Erinme nazlı bacım/Ağlamadan/Karalar bağlamadan/Kına gecelerinin sevincinde”

   Bir türkü yakılmak istense ve bir kadın yanık sesiyle haykırsa şöyle der miydi sanatı adına buruk ayrılan, sonsuzluğa, Tekirdağ Şehir Tiyatrolarını kurmadan giden Yılmaz İçöz için;

“ Söyle sanatını sen/Haykır erinmeden/Üzülmeden, ezilmeden/Tiyatro sahneleri sevinci, alkışları içinde...”

  Ölümünden birkaç gün önce eski liman iğde ağaçlarının olduğu yerde sohbet ettik. Tıpkı tanıdığı, örnek alıp, ondan öğrendiklerine kendi deneyimlerini de kattığı hocası Muhsin Ertuğrul gibi; Tekirdağ Namık Kemal Tiyatrosu’nu geliştirmek, daha yukarılara taşımak istiyordu.

  Yorgundu büsbütün… Kırgındı alabildiğine; koca bir şehrin şehir tiyatrolarını daha yukarılara, gerçek kimliğine taşıyamamak, bir ömür didinip de bir arpa boy almak nedir? Yılmaz İçöz’ün buruk gülüşünde bütün bunlar yüklüydü.

  “ Hor kullandılar bizi. Yeterince önemsemediler. Soğuk, havasız yerlerde çalıştık, didindik durduk fakat bir türlü olmadı, olamadı…”

  Böyle konuştuk, belki de veda, arifesi konuşmasının son demlerini, hüznün, burukluğun son şarkısını söyledik; limandaki yorgun kayıkçıların, balıkçıların hemen kıyıcığında…

  Ders aldığı hocası Muhsin Ertuğrul ise ölümünden bir süre önce yapmış olduğu bir konuşmada;

  “ Unutulmamak güzel şeydir… Bunca yıldır sanatsal yaşamımın en güzel armağanını aldım. Artık ölsem de gam yemem” diyecektir; hafta başında Ege Üniversitesi tarafından ona verilen Fahri Doktorluk Unvanını alınca.

   Ömrü’nün büyük bölümünü Tekirdağ Namık Kemal Tiyatrosunu yüceltmek, kendine ait bir sahneye sahip olmak için geçiren Yılmaz İÇÖZ’E bizler ne verdik? Hangi unvanı tattırdık ona; yaşarken?

  Türk tiyatrosunun batılı anlamda kurucusu olan büyük usta Muhsin Ertuğrul’un ölümü de, öğrencisi Yılmaz İçöz gibi sessiz oldu. Ardından bir mektup bıraktı vasiyet olarak. Ölünce açıldı o mektup ve okundu;

  “ Ben öldükten sonra cenazemi doğruca Levent Camine getirin. Kimse çiçek yollamasın. Gazetelere ilan vermeyin. Tiyatro sahnelerine konulmasın tabutum. Kimse önümde tören düzenine girmesin…”

  Ya öğrencisi, Tekirdağ Namık Kemal Bölge Tiyatrosunu kuran Yılmaz İçöz nasıl bir vasiyet bırakmıştı. Sanatına, idealine doymadan, yapacaklarını yapmadan gitmenin sancısı nasıldı o anlar?

  Tam da o anda, bir köy türküsü, elleri kınalı köy kadınından odasına yayılan bir melodi doymuş muydu sanatçı; “ Söyle sanatını sen? Haykır erinmeden/Üzülmeden, ezilmeden/Tiyatro sahneleri sevincinde/Alkışları, sevinci içinde…”

  Son konuşmamız olduğunu bilmiyordum. Tekirdağ’ın eski limanı, iğde ağaçlarının zarif kısa gölgeleri eşliğinde bir akşamüstüydü. Yanında eşi ve sevdiği öğrencileri de vardı. İçimdeki sızıyı bir kez daha ilettim ona. Şehir ve Devlet Tiyatroları olmayışı bir yana, onun kurup yönettiği Namık Kemal Bölge Tiyatrosu, yeterince destek verilmemesi adına, duyduğum hüznü paylaştık… Bir ara;

    Bak evlat, Balcaz bir ifadesinde “ Ölüm sakınılmaz şeydir. Onu unutalım. Sanata, tiyatroya kulak verelim” derken, o engin bakışı, iç çekişi ve yutkunması, pos bıyıklı adamın yaşarken duyduğum son sözleri oldu…

Halkın, sanatın sevinci-umudu olan Yılmaz İçöz’e, en derin saygı ve sevgilerimle…

 Güven SERİN 

  





Hiç yorum yok: