31 Aralık 2021 Cuma

YENİ YIL,YEPYENİ UMUTLAR GETİRSİN

 

İNTERNET

                            YENİ YIL, YEPYENİ UMUTLAR GETİRSİN

 

  Bu tür temenniler kulağa çok hoş gelse de, gelişen, dönüşen ve çok hızla teknolojik yenilenmeler karşısında ilerleyen insanlık; artık sözlere ve sloganlara ağzına kadar doydu.

  İşsiz ve parasız insanın insanlık yolculuğundaki yolu; buruk, kırgın ve belki de anlayışsız olacaktır. Çok duyarım, özellikle dünyevi malı, mülkü edinmiş olan insanlardan;

   “ Para olsa ne olacak! Önce sağlık ve huzur olsun. Bizde var da ne oldu?”

  Tamam, da önce doyuma ulaşmak, yarınların garanti altında olduğunu bilmektir bu söylemin gölgede kalan gücü. Acısı olana acısızlığı anlatmak ne mümkün? Ağrıları olana hoşluğu, zarafeti anlatmak ne mümkün?

  Açlıkları fazla olan insanlara da TOK olmayı anlatmak çok zordur. Huzuru, hoşluğu, dinginliği, sağlık ve huzurun getirisini anlatamazsınız. Hatta umutlarını yitirmiş, milyonlarca hapa esir olmuş, düşünceleri donuklaşmış topluma da anlatamayız; şehirlerin kütüphanelerini, şehir tiyatrolarını, şehir operalarını ve insan ruhuna iyileştirici etki yapan seyahatleri…

  Yeni yıla girmeden ve girdikten hemen sonra; “ İyi yıllar; sağlıklı, huzurlu zenginlikler dilerim.” Mesajları, seslerini çok duyarız. Yine duyacağız! İyi ama toplumsal dengeler bozulmuşsa, insanlar arasındaki farklılıkların katmanları iyice açılmış ve gerilmişse bu güzel sözler ne anlam taşır? Taşıyacaktır…

  Ülkemizdeki siyasetçilerin diline bakarsanız yalnızlığımızı, uygar dünya ile aramızdaki büyük farklılıkları da anlayabilirsiniz. Her uygar dünyanın liderleri zamanı geldiğinde hatta gelmeden bile istifa edip normal, sıradan, basit hayatlarına geri dönebiliyorlar.

  Ya bizlerde? Bol vaatlerin, bol şikâyetlerin, kavgaların diyarlarında; “ Yepyeni yıllar ve yepyeni umutlar” diyebilmenin hakkını verebilir mi bizlerin haykırışları; zarafet, anlayış ve sevgi taşır mı?

Herhangi gelişmiş ülkenin tanıtımıyla ilgili belgesel izlediğimde acaba diyorum; “ Burası bir başka gezegen mi?”

  Kısacık ömürleri, kavgalara, küskünlüklere ve hep ertelenen umutlara adamış insancıklar topluluğu, çok sesli senfoni orkestra müziğini düşünebilir mi? Mimarinin incecik katmanlarında mutlu, huzurlu bir şekilde yüzebilir, gezinebilir mi?

  Gelişmiş ülkelerin eski yapıları ve yeni yerleşim alanları belgesellerinde gördüğüm en hakiki gerçek; İNSAN ve TOPLUM her daim başköşeye konmuş.

  Binaların güneşi, rüzgârı, manzaraları hep düşünülmüş. Yani dikey değil yatay, bahçeli binaların yanında; doğa, neredeyse doğanın en vahşi halleriyle birlikte bütünleşmek isteyen uygarlıkların ilerleyişini görmek; dehşet derece duygulu kılıyor insanı…

  Bunca eski medeniyetin üzerine oturmuş değerli halkım, bu kadar kadim geçmişe sahip sevgili ulusum; gelinen noktada, büyük işsizlikleri, sıkıntıları yaşıyorsa; mutluluğum, tadım ve tuzum hep yarım kalacaktır. Bütünün o muhteşem parçası asla ama asla tamamlanmayacaktır…

  Demek isterim yine de;

  “ Mutlu yıllar, yepyeni umutlar… Umutlar ile geleceğin öncüsü olacak şehirler, kasabalar ve köyler; mutluluktan sarhoş olmuş, eğlenceleri karnavala dönüşmüş insanlar ülkesi olalım…”

  Bütün bu umutları gerçeğe taşıyacak en önemli ölçü; bilime ne kadar sarılıyoruz? Ve sarılacağız?

  Mustafa Kemal ATATÜRK’ün gençliğe dair o evrensel sözü her şeyi anlatmıyor mu; ?

  “ Gençler, bir gün benim fikirlerimle çelişkiye düşerseniz; BİLİMİ seçiniz…”

Güven SERİN  



Hiç yorum yok: