5 Ocak 2021 Salı

DERİNLİK EZİLMESİ

 

İnternetten


                                                           DERİNLİK EZİLMESİ

      ( Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.)

 

   İnsanın anladığını anlatamaması, anlatamadığını üzerinden atması çok zordur. İyi yetişmiş ( eğitim, görgü ) almış insanların yanında, hiç eğitim almadığı halde doğuştan zarafetle, sevgiyle, marifetle donatılmış insanlar vardır.

    En çok onlar zorlanırlar, kabalığın, hilebaz-lığın, yoksulluğun, çaresizliğin hüküm sürdüğü yerlerde. Boğazlarından geçen her lokma, içtikleri her yudum su; sevgilerini duydukları, tanımadıkları dünyalar adına; yutkun-durur onları, ellerinden gelmediği, anlatmak isteyip de anlatamadıkları için…

   Denizlerin altında dolaşan denizaltılar vardır. Ülkelerin güvenliklerini sağlamak, diğer ülkelerin sularında saltanat sürmek için gizliden gizliye dolaşan büyük çelik nükleer denizaltılar, insan denen canlının teknolojide, bilimde geldiği yolu gösterdiği gibi, bu yolun her daim savaşla geliştiğini de vurgulamak isterim.

   Denizaltıların motorları çalıştığı ve düşman denizaltıları tarafından görülmediği sürece sorun yoktur. Zamanında çok güçlü, dayanıklı bir nükleer denizaltının öyküsünü dinledim. Yine o yüceliği, heybetiyle denizlerin altında dolaşırken motorları duruvermiş. Yani, tonlarca ağırlıktaki o metal dev ağır ağır denizin altına süzülmeye başlamış. Her süzülüşle, basınç daha da artmış. Ve öyle noktaya gelmiş ki, düşmanların korkulu rüyası olan o dev, çatırdamaya başlamış.

  Bilimsel açıdan “ Derinlik ezilmesi “ dedikleri derinliğe geldiği vakit; büyük bir patlamayla, binlerce parçaya bölünmüş. O büyük güç, motorların çalışmamasıyla en büyük düşmana “ suyun derinliğine “ yenilmiş.

  Ya insanların “ Derinlik ezilmesi” ne, ne diyebiliriz? Her yönüyle donatılmış, en iyi okullarda en yüksek başarıyı elde etmiş. Beyni, nükleer denizaltı kadar dakik, muhteşem çalışan ama anlatmak istediklerini anlatamayan, anlattıklarını da bir türlü dinletemeyen insanların bazılarının motorları, aynı o denizaltı gibi durur.

  Tam da burada başlar, aşağılara süzülme… Basıncın o güçlü kolları, hiç ummadığın bir deniz canlısını o muhteşem derinlikte yaşatırken; insanın, bilimin, teknolojinin bir araya geldiği bir denizaltıyı motorları durması sebebiyle yok eder.

  Bu yok oluş içerisinde çok yetenekli insanlar da düşer. Filozoflar, yazarlar, şairler, bilim insanları; öyle dolu, öyle donanımlılar ki; en ufak bir hata kabul etmez, onların muhteşem sistemlerinin devam etmesi için.

  İşte bu yüzden, sadelik, basitlik yanı başımızda bulunmalı. Bir simidi, can yeleği gibi; hiç olmadık yerde, derinlere süzülüp yok olmaktansa, belki de bir adaya, ana karaya yüzüp yepyeni bir umudu doğuracağı-mızın başlangıcı olacaktır o an…

  Ahmet Muhip Dıranas’ın şiiri ne çok şey anlatır; bize, insana, yaşamın felsefesine dair;

Ey unutuş! Kapat artık pencereni,

Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;

Çıkmaz artık suların altından o dünya.

Bir duman yükselir gibidir kederden

Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.

Amansız gecenle yayıl dürt yanıma

Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.”   

  Sanırım her canlının aradığı şeyi arıyor; tıpkı Ingmar Bergman’ın sinema sanatında aradığı aşk-sevgi gibi; evrenin uçsuz bucaksız tarafındaki o büyük yaratıcıya seslenir ve sokulur insan; her sıkıştığında…

Güven SERİN  

 

               


2 yorum:

Zeugma dedi ki...

Görselle ve Dıranas'ın şiiriyle bütünleşen bu etkileyici yazınızın beni götürdüğü bir adres var. Birkaç gün önce 68 yaşındaki bir işçi emeklisinin yoksullukla, çaresizlikle gelen sıkıntılarını ifade ederken kullandığı ''Bir canımız var, başımıza bela olmuş'' cümlesi. Tıpkı anlattığınız biçimde, zorlandığı yaşam şartları yutkun-duruyordu onu. Anlatmak isteyip de anlatamıyor, yük olarak gördüğü kendi canına mal ediyordu yaşadıklarını. Teşekkürler Güven Bey. Yüreğiniz dert görmesin...

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Zeugma; iyi yakalamışsın; işçinin söylediği sözleri bende dinledim; kendimi antik dünyanın veya Şekspir'in sahnesinde zannettim; fazlasıyla değerli,içtin edebi ve sosyolojik yan taşıyan bir haykırıştı...İlk kez duyduğum bir söylem; sanatı besleyen şey; acılar,yokluk ve diğer olumsuzluklar...Meğer,insanın da besini imiş; kim bilir kaç milyar şımarık,ciddiyetsiz söylemi yerle bir eder; " Bir canımız var,başımıza bela olmuş..."