5 Mayıs 2020 Salı

YA YA YA,ŞA ŞA ŞA; SAĞLIKÇILAR ÇOK YAŞA...


Resim; Melike Turgud (Rize Lisesi ) 



Notre Dame Katedrali ( İnternet) 

               YA YA YA, ŞA ŞA ŞA; SAĞLIKÇILAR ÇOK YAŞA…

  Kahraman yaratmayı sevdiğimiz kadar unutmayı da seviyoruz. Genlerimizden mi, göçebe kültürümüzden mi bilinmez! Bir mesleğin niteliğini, meslek sevgisini düzenli görmek, bilmek, istemek ve hissetmek yerine, başımıza bir hal gelince; göklere çıkartıyoruz.Diyeceksiniz ki; “ Bu kadar kusur kadı kızında bile bulunur.” Bulunsun elbet…

  2019 yılının Nisan ayı, Paris ve Katolik dünyası için tam bir kâbus zamanıydı. Katedrallerin Mono Lisa’sı kabul edilen Notre Dame Katedrali yanıyordu. Alevler her yanı sarmak üzereydi. Tarihi, dini ve efsane olmuş bu yapıyı birkaç saat sonra yerle bir edecekti. Paris’in itfaiyecileri iş başında canla başla uğraşıyorlardı. Altı yüz itfaiyecinin bir tek uğraşı-derdi vardı; bu güzel yapıyı bir an önce kurtarmak! Dokuz saatlik uğraştan sonra, temellerinden sarsılan yapıyı ciddi zarar görmüş olsa bile kurtardılar. Bütün Paris, Fransa ve Katolik dünyası rahat bir nefes almış, en kudretli düşmanlardan birisi haline gelmiş yangın-ateşle mücadele eden Paris itfaiyecileri kahraman ilan edilmişti. Başlarında bulunan General, subaylar ve bu destanı yazan itfaiye erleri, yangın sonucu şu yorumları yaptılar; “ Bizler kahraman değiliz! Sadece görevimizi yaptık!”

  Görevin kutsallığı, görev bilincinin erdemi ne yüce şeydir. Her daim unvanlara takılı kalmış, büyük binaların, araçların sarhoşu olmuş insanlığın sınanma anları; kıyamete benzeyen Covıd–19 gibi salgınlar sağlık çalışanlarının önemini gözler önüne serdi. Çünkü canımızı, ruhumuz ile kurtaracak insanlardı. Zaten bunun için eğitim almış, bu iş için yemin etmiş ve bu işten yaşamlarını, yaşama ait hayallerini karşılayacak kazancı elde ediyorlardı. Böyle özel durumlarda, iş; iş olmaktan öte geçer ve insanın içinde büyüyen “kurtarma, yaşatma” onuru filizlenir. Sağlık çalışanlarımızın da filizlenip kök salıp, çok büyük bir gövde oluşturduğu gibi…

  Böylece onları kahraman ilan ettik. Gecelerin içinden balkonların serin yerlerinden alkışladık belli saatlerde. Tam olarak, onların büyük ve zorunlu ihtiyaçlarını bilmeden; günün soylu korkularına ve taşkın alkışlarına kapılıp sel olarak; bolca alkışladık… Bilirsiniz, daha önce Öğretmenliği de kutsal kabul edip, şimdi neredeyse çile çeken bir meslek haline dönüştürdük…

  Mesleğini en iyi yapan insanların en hakiki ödülü zaten sahada; yani o işi yaptıkları yerde; gün gibi doğar. Onların kalpleriyle birlikte ruhlarını da ısıtır; kurtulan canlının can alıcı saygı ve sevgi kokan bakışları. Asıl olan; her mesleği yüceltmek ve önemsemek. Onların ÖZLÜK HAKLARINI, hak ettikleri ücreti en üst seviyeye, uygar ülkelerin durumuna çekebilmek…

  Bir mesleği yüceltip, diğerini yok saydığımız an; buğday, arpa, patates, soğan üretecek insan bulamayız. Şimdi olduğu gibi! Çiftçiyi, köylüyü hor gören yaşam yoksulluğu içinde bırakmanın bedeli; büyük göçler oldu. Hâlbuki köylerimiz tam da köy kente dönüşme zamanını; yolu, elektriği, suyu yakaladığı vakitler; şehirli olmaya koştular. Onlar koşarken;
 “ Köy yumurtası, köy ekmeği, köy tereyağı, köy peyniri” de kendi yokluğuna, zirvesine, efsane olacak kıtlığına doğru akıp gitti…

  Meslekleri yüceltmek nasıl olur? Hak ettikleri hakları vererek! Mağduriyetleri önleyerek. Onlara güvenerek…

  Şekspir, Yeter Ki Sonu İyi Bitsin, oyununda bir yerde haykırır;

“ Hepsi bitti; tek söz istemiyorum geçmiş zamandan.
Şimdi hemen işe girişmeliyiz;
Yaşlandık artık, çabuk karar vermeliyiz,
Zamanın işitilmeyen, sessiz ayak sesleri,
Biz onu etkilemeye zaman bulamadan,
Belli etmeden yaklaşıyor bize.”

  Son sözü yine Şekspir söylesin; tüm zamanlara ait bir esinti ve yüreklilik içinde;

“ Soyluluk hemen her mezar taşına yazılan,
Bizleri tutsak eden, akıl çelen bir sözcüktür sadece,
Aldatıcı, ölü bir ganimettir;
Soyluluk toz toprağa karışmış, unutulmuş,
 Soylu kemiklerin
Çoğu kez suskun mezarıdır (…) “

  Bu çalışmada, sağlık çalışanların görev bilinci ve insan sevgisi içerisinde yaptıkları mücadeleyi en iyi anlatan karikatürlerden birisini de paylaşıyorum. Rize’den lise öğrenimi gören Melike Turgut’un çalışması, ne çok sözcüğü-onuru, alkışı ve hissiyatı bir araya getiriyor.

Güven SERİN 





2 yorum:

Zeugma dedi ki...

Ne güzel bağladınız. Her meslek kutsaldır aslında (Hırsızlık, arsızlık, namus yoksunluğu barındıranlar hariç tabii). Toplumun her alanında her meslekten insana ihtiyaç var. Kimse yapmazsa apartman görevlisini, tamirciyi, manavı mesela nereden bulacağız. Fakat bazı meslekler bir adım önde. Canı pahasına çalışıyorlar çünkü. Ölümü göze alarak. Doktorlar bir adım daha önde. Bu meslek için yıllar yılı okuyup dirsek çürütüyorlar. Onlar olmasaydı halimiz nice olurdu. Corona günleri için genç, kanatları olan mavi renk ağırlıklı sembolik bir doktor yapmışlar. Melek adeta. Öyleler ama. Kaç prof bu süreçte hayata veda etti can kurtarırken:( Bu karikatürü ben de çok beğenmiştim.
Elinize sağlık Güven Bey...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Zeugma;kesinlikle; bazı meslekler birkaç adım önde...Önceliğin,oturmuş,istikrarlı yönetim biçimleriyle karşılık bulması,o insanların ruhlarına ve yaşamlarına katacak maddi değerler ve manevi sarılım,daha yüce bir kutsallığı doğuracaktır diye düşünüyorum...Sağlıcakla kalın...