27 Nisan 2020 Pazartesi

OTHELLO KAYBETTİ,BİZ KAZANDIK MI?


İnternet





                               OTHELLO KAYBETTİ BİZ KAZANDIK MI?


  Nasıl der şair; “ Yakalarındaki karanfilli ibneler beni aldatmıyorsa (…) “ Dünya durduğu sürece Shakespeare ( Şekspir ) hep yaşayacaktır. Yaşamın içinden çekip çıkardığı duygu biçimlerini, oyunlarına ve oyuncularına öyle bir aktarmıştır ki; her gün ölümler yaşanırken, onun eserleri dipdiridir…

  Othello’yu Hamlet’in yansıması kabul eder eleştirmenler. Othello etkisinden söz eder bilim insanları. Othello, hem yüreği, hem de bileği güçlüdür. Yenilgisinin yegâne sebebi kıskançlıktır. Birçok insanın sonunu getiren, vahşi zamanlardan kalmış soylu kıskançlık, aklı-iradeyi körü körüne yok sayar… Ne korkunç sebebi vardır; şeref, namus, onur diyerek, birçok masumun akıtılan kanları, bir türlü huzur bulmamış ruhları; nice iyi insan tarafından tıpkı Othello gibi, kıpkırmızı bir kıskançlık içinde işlenir, kendi unutulmaz trajedisini geride bırakır.

  Yıkılan devletlerin, yok olan milletlerin ve tarihe karışan imparatorlukların insan zaaflarının başköşesinde oturur kıskançlık duygusu. Öyle bir yerleşmiştir ki tahtına; Babil Kulesi, Sümer, Roma, Bizans, Osmanlı, Selçuklu yıkılır da o bir türlü yıkılmaz; kendi adından söz ettirir, zamanların-olayların kokuşmuş badirelerden sonra silkinir ve tekrar yeni görevi için başka suçlar işlemeye hazırlık yapar.

  İnsanı farklı kılan şey; zaafları; kumara, içkiye ve sınırsız eğlenceye olan düşkünlükleri; tıpkı Othello’yu korkunç sona hazırlayan kıskançlığı körükleyen nefret gibi, zapt edilmedikleri vakit; her türlü saltanat, bükülemeyen bilek, güçlü görünen iyi yürek; yok edilmeye ve olmaya mahkûmdur… Kötülük ne içkiden, ne kumardan ne de eğlenceden gelir yüce insana. Durmasını bilmemenin, duygu karmaşıklığı içinde, tatminsizliğin korkunç erişimi içerisinde, en dondurucu dağların buzlarına sürer askerlerini; bir destan yazacağım derken; Sarıkamış trajedisini; akılsızlığını not düşer tarihin hüzünlü sayfalarına…

   Othello’nun yüreği de, bileği de güçlüydü. Sevmişti sevdiceğini. Yerine getirmişti verilen bütün görevleri; gününü gün etmeden layıkıyla ününe ün katmıştı. Ta ki, Şekspir O’nu, insanlık için gözden çıkarıp, kıskançlık denen ilkel duyguya yenilene, nefretin iş başında olduğunu anlamayacak kadar saflığa, otokontrole uzak kalışına kadar…

  “ Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” Hiçbir hata, suç sebepsiz değilmiş gibi görünür. Ayrıntılar ise, bize dört yüz yıldır dokunan, hatta dürten Şekspir oyunlarında gizlidir. Sınırsız saflığa mı teslim olalım; yoksa sorgulamaya mı? Doğruya erişebilmenin kıymetli bilgisini, Kaf Dağının ardında bile olsa aramanın yolcusu mu olalım; yoksa sınırsız şehvetin, kurnazlığın ve kıskançlığın pençesinde yüreğimizi kendi ellerimizle deşecek hançeri mi bileyelim?

  “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu…”

Güven SERİN

Hiç yorum yok: