27 Aralık 2019 Cuma

NURULLAH ATAÇ ÖLDÜ


NURULLAH ATAÇ




ORHAN KEMAL

                                 NURULLAH ATAÇ ÖLDÜ


   Nasıl bir yazgıdır ki, sanatçılar sanatlarıyla birlikte öldüklerinden sonra tekrar doğuyorlar. Sahiplenenleri okuyucular olduğu kadar, diğer sanatçılar da, ölen büyük bir yıldızın parçalarından doğan gezegenler gibi, sanatsal yaşamın peşinden koşuyorlar.

   Nurullah Ataç ile Orhan Kemal arasında onun ifadeleriyle ciddi çatışma yaşanırdı. Nurullah Ataç İstanbul Numune Hastanesinde son nefesini verdiğinde acı haberin tez yayılışı yaşandı. Orhan Kemal o akşam “Kafayı bir güzel çekerken” yani, çilingir sofrasını bir güzel hazırlayıp rakısını içerken bu haberi duydu.

  “Nurullah Ataç öldü” dedi haberci. Şairin ölümü vermişti vermesine haberci ama onca zaman Nurullah Ataç’a eleştiri yapan, bir yerde onu yerli yersiz eleştiren yazarın kalbindeki bir yerde bir şey doğdu bu acı haber karşısında.

   O ânı Orhan Kemal şöyle anlatıyor;

“ Dün gece, kafayı çekiyordum Fikret. Acı haber geldi. Nasıl üzüldüm tasavvur edemezsin. Meğer ne kadar severmişim onu! Oysa hiç sanmazdım bu kadar sevdiğimi.

   Peki, ama şimdi kime kızacağız? Kimin arkasından atıp tutacağız? Kızdırmak için kimi iğneleyip vereceği cevapları merakla bekleyeceğiz?”

   Orhan Kemal, Nurullah Ataç’ın ölüm acısını mektuplaştığı Fikret Otyam’a bu şekilde aktarır.

   Rakiplerimiz sandığımız insanların yüceliği ölümleriyle birlikte ayrı bir önem kazanır. Belki de bizi yaşama bağlayan şey rakiplerimizin çok iyi oluşudur? Düşünsenize bir kere, insanda bu hissiyat olmasa, daha ileriye, daha güzele ve faydalı olana nasıl ulaşırdı? En iyi rakiplerin en üretken olana yaklaşmaları rekabetin iyi ve sağlam oluşundan değil midir?

   Yıllardır köşemde yazıp duruyorum. Belki de çoğu zaman; “Kendim çalıp kendim söylüyorum!” Neden diyecek olursanız; bu alanda yazan, çizen ve rekabet eden kişi sayısı o kadar az ki; rakip olmak için birbirimizi bile merak edip takip etmiyoruz…

  Değişen zamanla birlikte değişen ilgi alanları, sosyal medyanın çılgınlıkları insanların birbirine olan meraklarını, rekabetlerini de değişime zorluyor. Meraksız, ölçüsüz, rekabetsiz yaşamın; yaşamların dadı da tuzu da olmuyor…

  Nurullah Ataç’ı ölümünden önce ziyaret eden Fikret Otyam gördüklerini şu şekilde anlatıyor;

“ Yatağına yanlamasına yatmıştı. Kaderine razı olmuş bir hali vardı. Beyaz üstüne kara çiçekli, bir yazma yorgan altındaydı. Küçük tepecekleri kitaptı, üç taraftı. Sigarasını, Kulüp sigarasını yedeklemiş. İlaç doluydu masanın üzeri. Elini tuttuğum zaman irkildim. Müthiş bir sıcaklık vardı.’Ya işte Fikret Bey, bu sefer yolcuyum…’,’Aman Nurullah Bey, ne biçim söz bu? Alt tarafı zatürree!’ ,’Yok, yok bu sefer yolcuyum, kurtulamayacağım.’

   Sık sık kucağımdaki fotoğraf makinesine bakıyordu. Çekeceksen çek, der gibiydi…”

   Fikret Otyam fotoğraf çekmeyi o kadar sevdiği halde, o ânın fotoğrafını çekememişti. Öleceğine bu kadar inanmış bir insanın son görüntüleriyle yüzleşememek miydi? Yoksa derdine çare bulamamış olmanın derin hüznü, sanatının da önüne mi geçmişti? Bilinmez…

   Fikret Otyam, yutkunarak “ Geziden yeni döndüm” der ve Nurullah Ataç’ın odasından çıkar…”Özür diliyorum fotoğraf makinesi için. İkimiz de sezmiştik bunun son olduğunu. Gazetemdeki son yazısını okurken tamamlamıştım kendimi.”

  Velhasıl dostlar; Nurullah Ataç öldü… Tıpkı, Abidin’in, Haldun’un, Orhan Veli’nin, Sait Faik’in Nazım’ın, İlhan’ın, Sabahattin’in, ölümleri ve öldükten sonra dirilişleri gibi bir ölümdü onunki…

 Güven SERİN 










5 yorum:

Zeugma dedi ki...

Ne kadar doğru. Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğmak gibi. Başka bir boyutta var oluyorlar bu kez. Eserleri eşliğinde, sonsuza dek sürecek bir birliktelik sunmak üzere doğmak.
Yahya Kemal Beyatlı'nın ölüm detayları çok ilginçti. Biyografik bir eserden öğrenmiştim; ama Nurullah Ataç'la ilgili detayları bilmiyordum. Oldukça etkileyici. Özellikle dikkatimi çeken bir şey var ki, Nurullah Ataç 60 yaşını bulmadan ölmesine rağmen çok daha yaşlı görünüyor. Ölüm acı bir olgu vesselam... Teşekkürler Güven Bey.

Zeugma dedi ki...

Bloga da yazmıştım. Neyzen Tevfik geldi aklıma birden. Atatürk'le aynı dönemde yaşamış. Onunla birlikte geçirdiği anıları var. Atamız öldüğünde o kadar üzülmüş ki evinden haftalarca hiç çıkmamış.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Edebi dünyanın güzellikleri dağların ormanların gizemleri gibi geliyor bana,onlara tırmanmaya başlayınca,onların vadilerine inip,patikalarını keşfettiğimiz zaman başka başka kapılar açılıyor,her kapının ardında bir öykü,muazzam heyecan,enerji,uğraş ve sanat var...Haklısın Zeugma oldukça yıpranmış görünüyor Nurullah Ataç...Teşekkürler... Sadece Fikret Otyam'ın hocası Bedri Rahmi ile bir anısını dinlesek;içimizin bütün sahilleri dalgalarla yıkanır;bir hoş olur gün içinde kargaşa ve kirli bilgilerde kaybolmuş ruhumuz...

deeptone dedi ki...

ay ne anılar yaa. ataç da severim okudum eleştiri kitaplarınıı :)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok etkileyici anılar;edebi dünyanın güzellikleri can alıcı yerleridir bu anılar;dağların yamaçları,vadileri gibi çok özel dünyalar;teşekkürler Deep:))