16 Ekim 2019 Çarşamba

ASSOSLU ÇOBAN






                                                ASSOSLU ÇOBAN


   İzmir Seyahati dönüşü Ayvalık yakınlarında otobüse binen ve yanıma oturan Assoslu Çoban ile epey sohbet ettik. Günümüzde nesli tükenmek üzere olan mesleklerden birisi çobanlıktır.

 Köy yumurtasına, tereyağı, ekmeği ve insanına hasret kaldığımız gibi çobanlara da hasret kalacağımız zamanlar geldi ve geçiyor. Köy Enstitüleri halkımızın bir bölümünün damağında ki tattan öte ruhuna işlemiş bir inanç, yaşam felsefesiydi…

  Çoban algısı sıklıkla saldırıya uğramış sıfatlardan bir tanesidir. “Çoban adam! Çoban olma! Çobana kız verilmez!”

  Çobanlığı yücelten de insan yerin dibine batıran da yine insan… İnsanın yeteneklisi, aklı başında olanı, estetiğe, zarafete, sevgiye yer vereni her mesleği yüceltebilir. İnsanın kötüsü, iğrenci, kabası, hilebazı ise her mesleği yerin yedi kadına batırabilir…

 O yüzden burada çobanlığı diğer mesleklerin karşısında yücelmeyeceğim. İhtiyacı da yok. Zaten çoban da yok! Anlatacağım kişi Assoslu Çoban olacaktır. Koyunlarına, keçilerine çok iyi bakan, onlara sevgiyle yaklaşan, bu işin usta işi bir iş olduğunu ispatlayan Assoslu Çoban!

 Herkesin kasabaya, şehre göç ettiği bu zamanda Assoslu Çoban’ın kendi bölgesinde kalmasına şaşırdım. O da benim şaşırmama şaşırdı. Çünkü babasıyla birlikte en iyi bildikleri işi yapıyorlardı. Üstelik en çok sevdikleri işi…

  Assoslu Çoban’ın bakımlı sıhhatli yüzü, giyimi, insancıl tavrı, kendini ifade ediş biçimi bir şeylerin çok iyi gittiğini zaten gösteriyordu.

  Assoslu Çoban’ın yaşadığı yerde de bizim yerlerimizde ki göçler, iş değişimleri olmuş. Çobanların, çiftçilerin çoğu ya kasabaya göç etmişler, ya da pansiyon işine girişmişler. Büyük çoğunluğu batmış, kalanlar da zorlanıyormuş.

 Niçin? Dediğimde; ağabey yaptıkları bu işlere çoğu yabancı! Üstelik bu işlerin ömrü iki aylık! Buralarda ki turizm sezonu çok kısa sürüyor. Çoğunluğu battı. Ya sizin durumunuz? Bu iş yeterince zor değil mi? İşi severek yaparsan hiçbir şey zor değil! Babamla birlikte yapıyoruz. Dönüşümlü. Dışarıdan çoban tutma işine para vermediğimiz gibi yeme de çok az para veriyoruz.

 Yöreyi çok iyi bildikleri için kış zamanı bile yeşil alanları, kuytu köşelerde ki otlakları bildikleri için yem giderleri çok azdı. Çobanlık ücreti de vermedikleri için; şehirde üç dört kişinin çalışıp da kazanacağı ücreti Assoslu Çoban ile babası; kırlarda kaval çalarak, çam ağaçlarının saf soluğunu içlerine çekerek yaşıyorlar.

 Yüzüne baktığımda huzuru gördüm. Assoslu Çoban kendinden emin. Yaptığı işten de oldukça gurur duyuyor. Zaten ulaşım sayesinde gitmek istedikleri yere yarım saat, bir saat gibi bir zamanda ulaştıklarını söylemesi her şeyi anlatıyor.

 Assoslu Çoban’a buralarda, bu diyarlarda 2100 yıl önce Truvalı Çoban yaşadı; hiç duydun mu? Dediğimde; gülümsedi! Duymamı! Deyince şaşırdım. Nasıl yani! “Ağabey; hani şu Sezar’a kafa tutan Truvalı Çoban’ı söylemiyor musun? Evet! Ben onu kendime öncü saymışım…”

 Vay be! İçimden kim bilir kaç kez tekrarladım bu haykırışı… Assoslu Çoban, Truvalı Çoban’dan haberdardı. Biraz konuşunca, muhabbet ilerleyince Assoslu Çoban’ın sadece keçilerini, koyunlarını en iyi şekilde yetiştirdiğini öğrendiğim gibi okumaya da meraklı olduğunu anladım.

  Ayvacık Kütüphanesine üye olmuş. Her ay gidip üç kitap alıyormuş. Heybemde her daim birkaç kitap bulunur, dediğinde şaşırmam durmuştu…

 İnsan denen canlının doğallığı, kendine olan hizmeti her yerde olabilir. Yeter ki bir yerden kıvılcım alsın. Bu okuma sevgisini nasıl yakaladın? Diye sordum. İlkokul öğretmenimiz Melahat Hanım, sıklıkla okumanın faydalarından söz ederdi. Bir de izlediğim belgesellerden; onlar bir okul gibi…

 Assoslu Çoban’a sordum; Truvalı Çobanın en çok neyini beğendin? Senin saygını nasıl kazandı?

  Truvalı Çaban ağır ağır cevap verdi; “ Okumaya meraklı olmasını beğendim. Üstelik atalarının yaşadığı yere bağlı, onların anısını, hatırasını yaşatacak kadar da bilgiliydi. Bir de cesaretine! “Nasıl? “O zamanın güçlü imparatoru Sezar Truva kalıntıları üzerinde dolaşırken ona yaptığı o sesleniş; sanki kulaklarımla duydum, gözlerimle gördüm onun inançlı cesaretini.”

 Truvalı Çoban Sezar’a ne diye seslenmiş? Çek o pis ayaklarını o kutsal yerlerden, diye seslenerek, atalarının mezarları olduğu düşündüğü eski kent alanını korumak istemiş.

 Otobüs Ayvacık Garajında durdu. Assoslu Çoban indi aşağı. Giyinişi, sohbeti Assos, Truva; tüm medeniyetlerin geçmişine yakışır, bütün sessiz ruhların sesi olacak kadar da saygıyı hak ediyordu.

 El salladık birbirimize; sohbet o kadar neşe içinde geçti ki telefonlarımızı almaya vermeye vakit bulamadık. Belki bir gün; Assoslu Çoban ile yine bir yolculukta karşılaşırız! Kim bilir belki de Truvalı Çoban da gelir sohbetimize.

  Çoban Yıldızı nasıl şavk veriyorsa gecenin karanlığına, çobanlara yol, yön, rehber oluyorsa; şafağın gezginine de ilam verir; neşe, heyecan verir. Bir şafak vakti; Assos veya Truva civarlarında, belki Kaz-İda Dağlarında bir patika da bir flüt duyulur; işte o flütü çalan; Çoban Tanrısı Pan’dır; kırlara, ovalara adanmış, dağlarda, vadilerde dolaşan keçi kılıklı Pan…

Güven Serin  

2 yorum:

gizlipencere06 dedi ki...

İçten samimi bir sohbet olmuş. Tarım politikalarındaki hatalar çobanlığı da bitirmek üzere. Çevremde ekip biçen bir çok tanıdığım başka işlere yöneldi. Kimisi kahve işletiyor, kimiside inşaatlarda çalışıyor... Neyse mevzu derin :) İzlemedeyim sizi.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Teşekkürler;sağ olasın..