14 Mayıs 2019 Salı

ÇIPLAK BACAKLI KADINLARIN ÜLKESİ


İNTERNET



İNTERNET



ÇIPLAK BACAKLI KADINLARIN ÜLKESİ

  Geçtiğimiz gün, tanıdıkların tanıdıklarıyla günü, siyaseti konuştuk. Tanıdığımızın odasında on kişi vardı. Farklı görüşleri, yaşam algıları olan on kişinin birbirine tahammül edecek kadar tecrübesi ve vicdanı da vardı. Bu yüzden, uç konularda, siyasetin yetersiz olduğu alanlarda bile yaşadığımız şehrin ortak ihtiyaçları adına fikirlerimizle konuştuk.

  Bir ara, konu dönüp dolaştı; bu hükumetin daha önceden;”T.C”, “ Andımız”, “ Bayramlarımız” kutlama biçimleri, bayramlara “hastalık” beyan ederek katılmamaları konu oldu. Laf lafı açtı, orada bulunan arkadaşlardan birisi; “ 19 Mayıs törenlerinin kaldırmasını bende destekliyorum! Ne öyle; kızlarımızın bacakları ortalıkta!”

  Onun derdi, neredeyse ülkemizin derdi sayılacak kadar ciddiydi. Orada bulunanların birçoğu ona karşı çıktığını belli ederek, biraz da ileriye gittiler. Sonuç? Oradaki arkadaş gibi düşünen milyonlarca insan var. Çünkü açıklığın, açılmanın, sadece erkeğe özgü olduğunu öğrendik! Kadının yaptığı her şey; erkek yasalarıyla belirlenmiş; üstelik yüzlerce yıl öteye dayanan bir sürü geleneğin katkılarını da unutmamak gerekir.

  Kadınımıza verilen en yüce görev; “annelik” olmuş. Yücedir annelik, tıpkı babalık gibi. İnsana özgü her şey yücedir aslında. İnsanın bu noktaya ulaşması, insan olarak ödüllendirilmesi, evrimin büyük zorluklarından sağ salim çıkması; sanatsal bir yücelik değil de nedir?

   Orada bulunan on kişi bir süre sonra dağıldı. Kavgasız gürültüsüz farklı görüşleri paylaşmış olmanın hürriyeti içinde herkes kendi işine döndü. İnsanlar dağılsa bile benim aklım; “kızlarımızın bacaklarında” kalmıştı. 19 Bayram Törenlerinde bacaklarını sergileyen kızlarımızın sancısı, geride bıraktığı izler halen kapanmamıştı.

  İnsanların giyiniş biçimlerini, kendi özel dünyalarını, inançlarını her koşulda İNSAN HAKKI olarak görüyorum. Her daim, benim, bizim yaptığımız doğrudur sözüne hiçbir zaman katılmadım. Ninelerimiz de kendilerine özgü örtüler kullanırlardı. Olgun yaşa gelmiş her insanın, kendi iradesiyle seçtiği yolun, diğer insanlara, canlılara zarar vermeyen her aşamasına büyük saygı duyuyorum.

  Bu sancının sözünü edeceğim tarafı; içimizdeki örtünün sebebini bir parça anlamaya; anlamak adınadır. Kızlarımızın bacaklarını düşündüğümüz, onların açıklığından, bize düşecek namus onurlarından korktuğumuz kadar, ilime, sanata, felsefeye zaman ayırsaydık ne olurdu?

  Bugünün gelinen noktasında uçağı icat eden ülkelerden birisi biz olurduk. Akıllı telefonu, bilgisayarları! Başka ne olurdu? Altmışlı yıllarda Almanya'nın açtığı İŞ KAPILARINA oluk oluk insanımız gitmez; tam tersi, çalışmak için 1930’lu yıllarda Hitlerin korkusundan bize gelen bilim insanları, bu kez gönüllü gelirdi.

  Almanya’ya giden her insanımızın biricik amacı; daha iyi yaşam hakkıydı. O zamanlar o memleketler onlar için; başka mana taşıyordu. Başka milletlerin, dinlerin, inançların, eğlencelerin; bir de açık saçık giyinen kadınların memleketi. Yani; Çıplak Bacaklarından korkmayan kadınlar yaşardı onların çalışmak amacıyla gittikleri ülkelerde.

  O ülkelere gideli elli yıl oldu. Çoğunun torunları orayı tercih etti. Niçin? Bugün dahi fırsatını yakalayan bir sürü insan; çocuğunu okutmak için; Çıplak Bacaklı Kadınların ülkelerine yolluyor. Neden? Çıplak bacaklara düşkünlük yüzünden mi? Hayır! Oranın eğitimine; ilmine, altyapısına, doğruluğuna, fırsatlarına, adaletine güvendiği için…

  Bunca telaşımız, korkumuz, çabamız hep çıplaklığı örtmek için oldu. Gelinen zamanda; dünyada ortaya çıkan iki yüz devletin içinde, yetişmiş insanların göç ettiği, ülkesini terk ettiği yere dönüştük.

  Ne korkularımızı, ne de telaşımızı, çabalarımızı iyi yönete bildik. Köylerimiz bile elli yılda, kent köylü oldular. Üremeden tüketmenin fırsatını yakaladılar. Üstelik kendi giyim kuşan özgürlüklerini de yakaladılar. Ama bir şey var ki; giyim kuşan özgürlüğünden çok daha öte; adalet özgürlüğü. Bu zarar gördüyse, fırsatlar da, iş, aş imkânları da zarar görmüştür…

 21.yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere. Bütün buluşları dünyanın belli başlı ülkeleri yapıyor. Diğer ülkeler; hep müşteri. Çünkü tek dertleri sanılan, çıplaklık ve kadın dayatmalarımız; düşünceye, üretmeye, adalete olan inancımız için aynı emekleri, telaşı gösteremedi…

  İsterseniz, küçük bir halk araştırması yapın! Bir iş aramak için sadece kendime güveniyorum, diyen kaç kişi vardır? Sadece kendime, kendi eğitime, yeteneğime güveniyorum! Böyle insan bulamayacağımız kadar kıttır bizim diyarlar.

  Geçmişte söylenen bir söz vardı, “Dayın,amcan varsa!” Bu söz, bugünde söyleniyor; yarın da söylenecek gibi görünüyor. Bir döneme damgasını vuran FETÖ, kaç insanımızın yaşamını yerle bir etti. Kaç aile, onur, açlık tehlikesi içinde oradan oraya savruldu…

  Adaletin istikrarı, çıplaklığa duyduğumuz istikrar kadar hiç olmadı. Bizi yönetenleri, çıplaklığa verdiğimiz değer kadar hiçbir zaman anlamak, uyarmak, doğru insan seçme telaşına kapılmadık.

  Böyle gelmiş böyle mi gitsin?

 Güven Serin 








4 yorum:

deeptone dedi ki...

bizim ülke avrupadan filan çok geride çok. biz bu kafayla ancak sömürge oluruz.

Beyaz Yakalı dedi ki...

Üretmeyen,t üketime alışmış toplumun sınıf atlayamaması, önceliklerin cinsiyet ayrımcılığına indirgenmesi. Mesele zihniyet aslında, ben de aynı töreni izlediğimde aklıma hiç de bu gelmiyor. Bakış açıları insanların karakterlerinin de resmi aslında, sıkıntı bakışlarındaki zihniyette. Geleceğe dair umut bu zihniyette büyüyen çocuklar ile ne mümkün. Acı, çok acı...

GÜVEN SERİN dedi ki...



İnsan inanamıyor;bunca bilgi,görgü,destansı olay yaşadık;yine aynı yerde;çok garip...

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Beyaz Yakalı,sıkışmış kalmışız;ne kolay geçilecek bir yer;"kul" yaratma mantığı içinde,tabuların esiri olmak buna denir herhalde...