Kamera; Güven
Kamera; Güven
Kamera; Güven
Kamera; Güven
"An Gelir..."
Kamera; Güven
AŞİYAN’DA BİR ŞAİR ve ŞAİRLER
Bir mezarlık, Aşiyan’da; içinde kimler yok ki? Şairlerden
siyaset insanlarına kadar; her daim bir toplantı yapılır Aşiyan Mezarlığında.
Biraz ötede boğaz, boğazın sularıyla birlikte akıp giden zaman ve gemiler,
tankerler; büyük olandan en küçüğüne kadar…
Aşiyan, çam
kokularının buğusu, yaşlı kargaların ilahi seslenişi içinde; kendi doğal haliyle;
bir o kitabeden, bir diğerine, küçük patikalardan, yokuşta sizi bekleyen Tezer Özlüye
kadar; bildik bilmedik nice güzel ışıldı; mimari estetiği de doğa ile
buluşturma denemeleri içinde…
Bir şair bekler
orada; Edip Cansever’dir ismi. Sadece Edip mi? Yok canım; Yahya Kemal, Attila İlhan,
Özdemir Asaf, Nigar Hanım, Turgut Uyar, Abidin Dino, Münir Nurettin Selçuk,
Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Veli; tam bir şairler buluşması…
Kargaşa yoktur
Aşiyan’da. Sulh, tiyatro sessizliği kadar değerli; servilerin rüzgârda
çıkardığı sesler; en hakiki seyirci alkışlarından daha güçlü; ıssızlığı böler,
bölüştürür ve pay eder kardeşçe…
Bir gün gittiğimde
söz Edip Cansevere verilmişti. O da, şairin, kalabalıklara karışmanın ve
sözcüklerin ne olduğunu bilerek anlatıyordu. Hatta anlatmaktan öte; Ruhi Bey
isimli birisiyle konuşuyordu.
Neler mi diyordu?
Bende çok merak ettim. Usul usul sokuldum, diğer mezarları başında duran
şairleri de rahatsız etmemek amacıyla. Ruhi Beye, zor sorular soruyordu şair.
Olacak iş mi? Ruhi Bey kafası karışık, şairin sözünü algılamaya çalışıyor. Güya,
Suyun yanması, tuzda ki yansımasını soruyormuş!
Yaşama yansıyan iniltiyi,
bir saksıda ki sardunya, belki de şairin annesi olabileceği üzerine iyice
şaşkına çeviriyor Ruhi Beyi.
Sadece Ruhi Bey mi
şaşırmıştı sanki? Ben de şaşırdım. Şair, sardunya diyor; belki beni o büyüttü,
diyor. Ne çok şey anlatıyor; yere dökülen un sessizliğine dikkat çekerek…
Şairin uzun konuşması,
fısıltıya dönüşen sessizliği, servi ağaçlarına konan bir karganın diğer ağaca
uçarken düşürdüğü kozalak sesiyle yükselişe geçti. Ve gür bir sesler haykırdı
şair;
“ Korkmuyorum artık solumaktan/Solmaktan ve solgunluktan”
Yine normale dönen ses,
başka nefeslerle karıştı. Onca söz edildi ve dikkatlice dinlendi. Diğerlerine
sıra gelmiş olmalı ki; Aşiyan’da bir telaş; hepsi heyecan içinde, Ruhi Beye
dönük yüzleriyle hep bir ağızdan seslendiler;
“ Çelenklerimizle geldik, yoktunuz/Ara sokaklarda/Pasajlarda
aradık, yoktunuz/Meyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuz/Nerdesiniz Ruhi
Bey?”
O suskun, bezgin,
sanki bir mezar taşı olan Ruhi Bey; şairlerin seslenişi susunca başladı
konuşmaya;
“ O kadar bekledim ki, geliyorum/Ölümümü bekledim geliyorum/Bir
ölüyü ve ölümün bütün inceliklerini’/Bekledim geliyorum/
Ben Ruhu Bey, mutlu olan Ruhu Bey/Ölümümü gömdüm, geliyorum/Bir
sonbahar günüydü, geliyorum/Güneşler buz gibiydi, geliyorum/Ve bütün
kötülükler/Ölümün armaları gibiydi/Size anlatırım geliyorum.
Hepsini, hepsini gömdüm,
geliyorum”
Sustu şairlerin
tamamı. Yüceydi bakışları; katmaları dolaşan Vergilius ile Dante’nin
yüceliğinden de öte; şair ile filozof konuşmalarının; Sokrates’in Savunmasının
duygu yoğunluğunun bile ötesine;
Bir batı kanonu,
doğu kanonu ile iç içe; savrulan servi dallarının ritmi gibi; akan boğazın
duyulmayan balık çığlıkları, fısıltıları içinde çimdikliyordu ruhumun bedenini.
Bir gayda, tulum,
akordeon; ardından keman, çello, klarnet, trampetler, trombonlar nihayetinde
bir lir çalan kadın zarafeti, tüyleri ürperten bir gözyaşının damıtımı, son
buluyordu Aşiyan rüzgârına karışan şairlerin ve halkın sesi; sesleri…
Güven Serin
6 yorum:
Ürperdim okudukça;okuduğum bir öykü müydü, seyrettiğim tiyatro oyunu muydu,duyduğum müthiş konser miydi, yoksa yoksa seyrine doyamadığım resim miydi...Okuduğum yine yine okuyacağım Güven Serin klasiği; kutlarım...
Teşekkürler Sevgili öğretmenim;var olasın...
heeey aşiyan ne çok sevdiğim bir yer yaaaa. mezarlık da ev deee.
Aşiyan,ayrı bir gezegen gibi;belki de öyledir de:)) Teşekkürler Deep;Aşiyan gezegeni:))
Ben hiç gitmedim Aşiyan'a. Zaten İstanbul'da gördüğüm yerde sınırlı. Orada yaşamak istiyorum ama aynı zamanda yaşamamak. Böyle paylaşımları görünce içim gidiyor ama bir yandan da otur oturduğun yerde İstanbul'Da yapamazsın diyorum.
:)) Ne diyeyim;gülümsedim;bir gün hareketin güzel rüzgarı da size; " Hadi,çık yola,diğer insanların patikalarına sen de ayak bas." demesini diliyorum...
Yorum Gönder