27 Kasım 2018 Salı

BEZDEN ÇADIRLARIMIZLA GANOS DAĞLARINDA


               BEZDEN ÇADIRLARIMIZLA GANOSLAR DAĞLARINDA


  Bizim dağlarımız; Ganoslar-Işıklar; bir uçtan bir uca; mitoloji kadar doğanın, doğası kadar imbikten süzülmüş insanların yaşadığı IŞIK ÜLKESİ olan bölge…

 Birkaç yüz yıl ömrü olması lazım insanın; burasını tam olarak anlayıp, değerlendirip; bitki gibi güneşi, çiğ taneciklerini süzme zamanı olsun…

  Kadir Albayrak Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde; “ Bu bölge gözbebeğimiz olacak!” diye şanlı görevine başladı. Bir sürü girişim, emek de harcandı; her yola çıkan kervanın harcayacağı güzel uğraşlar…

 İstenilen noktaya gelinmedi; gelinemedi… Bir dokunsak, bin ah işiteceğimiz meseleler de var; Kadir Albayrağın ekibinin bu işi tam olarak anlamadığı, bu davaya inanmadığı da sayacağımız gerçekler arasında ve bürokrasi…

  Biz yine Ganoslara; ışığın, şiirin, yaban otlarının ülkesine dönelim. Adaçayının, ıhlamurun, zeytinin, katırtırnaklarının, ardıçların, meşelerin, çınarların olduğu o büyülü dünyaya…

  Öteden beri ülkemizin birçok yerinde faaliyetlerini sürdüren Orman İşletme Müdürlükleri, Tekirdağ Ganoslar-Işıklar Bölgesinde de çok ciddi çalışmaların içine girdi. Çıplak dağların neredeyse büyük bölümü; teraslama çalışmalarıyla yeni bitki ve ağaçlarına kavuşuyor.

 Türkiye’de Bal Gibi Ormanlar, felsefesiyle yola çıkan Orman Genel Müdürlüğünün bu çalışmaları doğaya ve bölge insanına gecikmiş bir fayda gibi görünse de; iyi, güzel, faydaya dönük her işin eninde sonunda yayacağı üretkenlik her türlü canlı hayatına katkı verecektir.

  Burada ki bağ, bahçelerin, tütün ve ipek böceğinin ardında yeller esiyor. Hiç kimse de bu işin asıl sebebi tam nedir; niçin bu bölgeye kıyıldı? Sorusuna cevap aramadan; usul usul göç etti; bölgenin eli öpülesi insanları.

  Direnen çok az insan; Gaziköy, Güzel köy, Uçmakdere, Naip ve her köyde;20–30 genç insan… Mermer, Yeniköy için bunları bile söyleyemeyiz…

 Bezden çadırlarımızla, içgüdüsel, sezgi ve aklın özlemleri içinde, güne süzüldüğümüz gibi geceye de tanıklık ettik; ay şavkının deniz ile kara arasında uzun bir ışık yolunu izleyen yamaçta.

  Elli metre ötemizde; denize inen yamaçta genç bir zeytinlik; belki de göç etmiş bir neslin genç çocukları; atalarının mirasına bir kez daha dönme çabaları içinde ekim, dikim mücadelesi veriyor.

  Karatavuklar ve ürkek küçük çalı kuşları; Ganosların her dakika değişen ışık oyunları içinde; oradan oraya yer değiştiriyorlar. Bir ara bülbülleri kıskandıracak sesler de duyulmadı değil…

 Katırtırnakları, ardıçlar, karaçalılar, meşeler; her daim buranın öz evlatları; kendi çocuklarını çoğaltıp, doğaya katkı veriyorlar. Erozyonu engelledikleri gibi, bölge ekolojisine canlı bir katkı sunmak için yeşilden kızıla, meyveden tohuma her daim bir gelişim, hareket içindeler.

  Gün, Öğretmenlere adanmış bir gün; herkes onların gününü kutluyor. Aziz öğretmeni uğurlayalı neredeyse 10 ay oldu. Bir kış günü ve kışa yaklaşan bir günde; yaşamın içinde kalsaydı, muhtemelen onun da bezden çadırı, bizim çadırların hemen kıyısında olacaktı.

  Günün, güneşe, güneşin denize olan yansımalarını kayda çekerken onu da andım; diğer öğretmenler, öğreticiler ile birlikte… Yaşamın her karesine inandığım kadar, onun, onların da bizimle bir başka yaşam sahnesi içinde birlikte gülümse diklerini bilerek; hissederek…

 Küçük kamp grubumuz neredeyse 14 yıldan bu yana; Ganosların birçok yerinde; Istranca-Yıldız Dağlarının da bir kesiminde kamp ateşi, bezden çadırlarıyla doğada olmanın, doğanın bizi onurlandırmanın şahitliği içinde koyun koyuna olduk.

 Kampımızın yöneticisi konumunda Yunus Usta; marifetlerini çok saydık. Ateş de ondan sorulur, yemek işi de… Diyelim ki; çatalı, bıçağı, kaşığı, tası, tabağı unuttunuz! Telaş yok! Yunus Ustanın yaratıcılığına bırakın kendinizi; yapraktan tabak, daldan kaşık, çatal ve masa; insanın topraktan yoğrulması, suyla birleşip ruha bürünmesi gibi bir şey…

  Bülent, kamp kültürüne son birkaç yıldır katılıyor olsa bile bu işin derinliğinin, sıradanlıktan öte sıra dışılığının oldukça farkında; teknoloji merakı, doğanın asi, hırçın, hüzünlü, duru bütün özelliklerine sahip ve kendi vazgeçilmezliğini ispatlamış birisi olarak, değişmez yerini aldı.

 Doğaya her çıkışımda; senfoni orkestrasının o büyük şölenine gidiyor hissine kapılıyorum. Büyük yaratıcının korkunç güzel sahnesi içinde; bir parça duygu, görme ve detaylara tutunma halinde; çello, piyona, sazlar, obua, kemanlar, davullar, trampetler, trombonlar; hepsi kendi sahne ve zamanını bekler, sonra kendisini büyüleyicilikleri insana; insanlara teslim ederler…

  Bezden çadırlarımızla; yine Ganoslar-Işıklar Diyarında; eşsiz değişimin, ışık, gölge oyunlarını seyreden; milyonlarca, milyarlarca yabanıl bitkinin, ağacın, böceğin huzurlarında; bitmeyen, dinmeyen, sakinlik ile çılgınlık arası bir aşkla…

Güven Serin 


Kamera; Güven Ganoslar Diyarı-Tekirdağ



Kamera; Bülent;Ganoslar Kamp Yeri


Kamera; Bülent


Kamera; Bülent Ganoslar


Kamera;Yunus Ganoslar















8 yorum:

deeptone dedi ki...

dağlara ormanlara bayılırım yaaa burası da güzelmiş. bir de şey çokzeel, kuşadası güzelçemlı dilek yarımadası milli parkıııı :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Deep; Kuşadası;Dilek Yarımadası;orası dünyanın en büyük senfoni orkestrasının olduğu yer olmalı:)) Ağustos Böceklerinden kurulu:))

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Bazen bende başımı alıp dağa vurmak istiyorum kendimi ama börtü böcek takıntım aklıma geliyor vazgeçiyorum :)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Tanrım;sende mi Beyda:)) çok soran oluyor bana; ya ayılar?Kurtlar?Akrepler? gibi...Doğanın harika vazgeçilmez canlılarının çoğundan bende korkuyorum;öyle aşılandı...Oysa;her daim en zararlı biricik canlı insan;hepsi temkinli bize karşı;hepsi uzak kalmak için her türlü yolu deniyor aslında...Üstelik çadırlar,bu konuda çok iyi sığınak;yeter ki fermuarı açık unutma.)) Bir keresinde bir koloni sivri daldı içeriye;üstelik birkaç saniyede:)) Dağları ve doğayı düşünmekten asla vazgeçme;insana en güzel çare yine onlar;ne doğadan,ne kentlerden vazgeçmek gerekir,hepsi insanı tamamlıyor...

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Benim ki korku değil, kaşıntı tutuyor. Her yerim kabarıyor. Bu nedenle de doğayı çok sevmeme rağmen, çadır tarzı yerlerde kalamıyorum. Üstüme bir sivri konsa tamam sabaha kadar kaşınırım ve sonuçta kızarık bir vücut. Yazarken bile kaşınmaya başladım.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Tamam bu konu kapanmıştır:))

Beyaz Yakalı dedi ki...

Ben de çok seviyorum dağları, ormanları. Ama çadır yaşamı beni de çok düşündürüyor, vazgeçiyorum.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Yepyeni bir yaşam serüveni;insanın ait olduğu yerlerde kim bilir kaç milyon yıl önceki doğal ezgileri,hissedişleri dinlemesi gibi bir şey Beyaz Yakalı;denemeli...