23 Mayıs 2018 Çarşamba

GOETHE'NİN İSLAM ve TÜRK SEVGİSİ



                                     GOETHE’NİN İSLAM ve TÜRK SEVGİSİ


  Almanların ve dünyanın önemli yazar, şairlerinden biridir Goethe. Günümüzden 200–250 yıl önceleri Hz. Muhammed hakkında ciddi araştırmalar yapan ve onun edebiyata yansımalarını; Hz. Muhammed’in Nağmesi şiiriyle ölümsüzleştiren şair…

  Yıllardır,” Şark Kurnazlığı” veya ilah ki “ Garp Telaşı” yüzünden, besinlerimizi, değerlerimize sırtımızı dönmenin yolcusu olduk. Oysa bilginin, görgünün, değerli ve doğru olanların nerede olduğunun hiçbir önemi yoktur. Batı; yani Garp, hiç ara vermeden Şarktan beslenmiş, Doğuya ait değerli ne varsa bunları baş tacı yapıp, kendi kültürüne monte etmiş, hatta kendine özgü;yerli haline getirmişlerdir…

  Homeros’un, Türk Destanlarından beslendiği ciddi şekilde tartışılıyor. Kültürlerin değeri de sınırları zorlayan, dolduğu zaman, taşıp başka medeniyetleri sulama kabiliyetlerinin olmasından kaynaklanır.

  Bir şiir, masal, hikâye, fıkra; bütün insanlığa aittir. Doğduğu an, bütün susuz alanlara akmaya, süzülmeye başlar.

  Yunus Emre şiirinde seslenir Hz. Muhammed’e “ Gül Muhammed teridir bülbül onun yâridir/Ol gül ile ezeli cihana bile geldim.”

 Goethe ise Muhammed’in Nağmesi şiirinde;

Kayalıklardan fışkıran,
Şu neşe pınarına bakın,
Bir yıldız çıkışı sanki
Bulutlar üzerinde
Yüce ruhlar beslemiş gençliğini,
Derununda koruluktaki kayalıkların,

 Şiirde ki Muhammed saygısı çok belirgin ve onun zekâsı karşısında hayran kalmış batılı yazar ve şair; Goethe…

  Kendimizden kaçarak hiçbir yerde kök salmamız mümkün değil. Altımızda, ayak izlerinden tutun da, masal, öykü ve mitolojiye kadar bütün medeniyetlerin önemini, günümüzle, bugünün felsefesi, sosyolojisi, edebiyatıyla buluşturmak bizim; bizlerin borcudur.

  Doğu Batı Divanı diye bir eser, Goethe tarafından yüzyıllar önce yazılmıştır. Kaç insan, bu ve bunun gibi eserlere uzanma cesareti buldu? Büyük gevezelikler ve harika tükenişler, bizi oyalamaya, bir türlü vahşi, ilkel duygulardan kurtulamayışımızın esareti…

 Tamam; basit olana yaslanalım! Sanata yakın olanın karmaşıklığı, yüzyıllardır göçebe olarak yaşamanın korkularını taşıyorlar; taşıyoruz. İyi ama sadece bu diyarlara geleli bile; Bin yıl oldu. Bu kadar telaş, korku ve basitlik niye?

  Müzelerimizden, konser salonlarımızdan, tiyatro ve opera binalarımızdan söz etmemiz bu kadar lüks mü? Onca yanlış, yersiz yatırım var ve hiçbir işe yaramazken; bunca mülk içinde dahi stres veya psikolojik hastalıklar artıyorken; edebiyatın, sanatın soylu koynuna dönme vakti gelmedi mi?

  Goethe’ye İslam’ı ve Türkleri tanımakta yardımcı olan bir başka şair; Diez yardımcı olmuştur. Timur, Nasrettin Hoca ve daha birçok Türk eserlerini çevirerek Goethe’ye yollamış; Nasrettin Hoca karşısında bile Goethe’nin derin saygısı, ilgisi oluşmuş ve sürekli daha fazlasını istemiştir.

 Goethe, Friedrich von Diez’e saygısını, minnettarlığını göstermek adına bir şiir yazmıştır;

Bana sadece Kâbus name’yi öğretmedin,
Oğuz’un bilge sözlerini de hediye ettin.
Şimdiyse Hoca’nın kıymetini bildirdin,
Timur’un iktidarına nasıl refakat ettiğini hocanın…


  Son söz; Doğu Batı Divanıyla tanışmak bu kadar geç olmamalıydı! Ne büyük kayıp, kayıplar ve ne korkunç bir şölen çılgınlığı, duyarsızlığı akıp geçiyor, basıp duymadığımız toprağın, içini yarıp dolaştığımız havanın içinden…

Güven Serin  

2 yorum:

deeptone dedi ki...

ilginç önemli bilgi bu yaaa duymamıştım.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Evet,utanarak kabullendim;daha nice büyük eserin muhteşem emek,birikim,tarih,sanat ve felsefeyle harmanlanmış olmalarından o kadar uzak kalmışız ki;sanki bir buluş yaptım gibi geldi. Aldığım kitap kütüphaneden ama verdiğim karar;ay sonunda Doğu Batı Divanı alınacak;masanda oturacak;sana ceza:))