GOETHE’NİN
İSLAM ve TÜRK SEVGİSİ
Almanların ve
dünyanın önemli yazar, şairlerinden biridir Goethe. Günümüzden 200–250 yıl
önceleri Hz. Muhammed hakkında ciddi araştırmalar yapan ve onun edebiyata
yansımalarını; Hz. Muhammed’in Nağmesi şiiriyle ölümsüzleştiren şair…
Yıllardır,” Şark
Kurnazlığı” veya ilah ki “ Garp Telaşı” yüzünden, besinlerimizi, değerlerimize
sırtımızı dönmenin yolcusu olduk. Oysa bilginin, görgünün, değerli ve doğru
olanların nerede olduğunun hiçbir önemi yoktur. Batı; yani Garp, hiç ara
vermeden Şarktan beslenmiş, Doğuya ait değerli ne varsa bunları baş tacı yapıp,
kendi kültürüne monte etmiş, hatta kendine özgü;yerli haline getirmişlerdir…
Homeros’un, Türk
Destanlarından beslendiği ciddi şekilde tartışılıyor. Kültürlerin değeri de
sınırları zorlayan, dolduğu zaman, taşıp başka medeniyetleri sulama
kabiliyetlerinin olmasından kaynaklanır.
Bir şiir, masal,
hikâye, fıkra; bütün insanlığa aittir. Doğduğu an, bütün susuz alanlara akmaya,
süzülmeye başlar.
Yunus Emre şiirinde
seslenir Hz. Muhammed’e “ Gül Muhammed teridir bülbül onun yâridir/Ol gül ile
ezeli cihana bile geldim.”
Goethe ise
Muhammed’in Nağmesi şiirinde;
Kayalıklardan fışkıran,
Şu neşe pınarına bakın,
Bir yıldız çıkışı sanki
Bulutlar üzerinde
Yüce ruhlar beslemiş gençliğini,
Derununda koruluktaki kayalıkların,
Şiirde ki Muhammed
saygısı çok belirgin ve onun zekâsı karşısında hayran kalmış batılı yazar ve
şair; Goethe…
Kendimizden kaçarak
hiçbir yerde kök salmamız mümkün değil. Altımızda, ayak izlerinden tutun da,
masal, öykü ve mitolojiye kadar bütün medeniyetlerin önemini, günümüzle,
bugünün felsefesi, sosyolojisi, edebiyatıyla buluşturmak bizim; bizlerin
borcudur.
Doğu Batı Divanı
diye bir eser, Goethe tarafından yüzyıllar önce yazılmıştır. Kaç insan, bu ve
bunun gibi eserlere uzanma cesareti buldu? Büyük gevezelikler ve harika tükenişler,
bizi oyalamaya, bir türlü vahşi, ilkel duygulardan kurtulamayışımızın esareti…
Tamam; basit olana
yaslanalım! Sanata yakın olanın karmaşıklığı, yüzyıllardır göçebe olarak
yaşamanın korkularını taşıyorlar; taşıyoruz. İyi ama sadece bu diyarlara geleli
bile; Bin yıl oldu. Bu kadar telaş, korku ve basitlik niye?
Müzelerimizden,
konser salonlarımızdan, tiyatro ve opera binalarımızdan söz etmemiz bu kadar
lüks mü? Onca yanlış, yersiz yatırım var ve hiçbir işe yaramazken; bunca mülk
içinde dahi stres veya psikolojik hastalıklar artıyorken; edebiyatın, sanatın
soylu koynuna dönme vakti gelmedi mi?
Goethe’ye İslam’ı ve
Türkleri tanımakta yardımcı olan bir başka şair; Diez yardımcı olmuştur. Timur,
Nasrettin Hoca ve daha birçok Türk eserlerini çevirerek Goethe’ye yollamış;
Nasrettin Hoca karşısında bile Goethe’nin derin saygısı, ilgisi oluşmuş ve
sürekli daha fazlasını istemiştir.
Goethe, Friedrich von
Diez’e saygısını, minnettarlığını göstermek adına bir şiir yazmıştır;
Bana sadece Kâbus name’yi öğretmedin,
Oğuz’un bilge sözlerini de hediye ettin.
Şimdiyse Hoca’nın kıymetini bildirdin,
Timur’un iktidarına nasıl refakat ettiğini hocanın…
Son söz; Doğu Batı
Divanıyla tanışmak bu kadar geç olmamalıydı! Ne büyük kayıp, kayıplar ve ne
korkunç bir şölen çılgınlığı, duyarsızlığı akıp geçiyor, basıp duymadığımız
toprağın, içini yarıp dolaştığımız havanın içinden…
Güven Serin
2 yorum:
ilginç önemli bilgi bu yaaa duymamıştım.
Evet,utanarak kabullendim;daha nice büyük eserin muhteşem emek,birikim,tarih,sanat ve felsefeyle harmanlanmış olmalarından o kadar uzak kalmışız ki;sanki bir buluş yaptım gibi geldi. Aldığım kitap kütüphaneden ama verdiğim karar;ay sonunda Doğu Batı Divanı alınacak;masanda oturacak;sana ceza:))
Yorum Gönder