Kamera; Güven- İstanbul
GÜNEŞE SALDIRMAK
Aslı Ulusoy Pannuti
kendi köşesinde Paris’in Orsay Müzesi’nin ağır konuğu Marquis de Sade’yı
ağırlayacağını anlatıyor. Bu anlatım aynı zamanda sıra dışı bir sanatçının
büyük ahlakçılar tarafından yok sayılırken, düşüncenin, sanatın özgürlüğünü
alabildiğine anlamak isteyenler tarafından ise korkusuzca, gönüllüce takip
ediliyor.
Şüphesiz Marquis de
Sade sıradan bir sanatçı değil. Korku, şiddet, erotizm, ölüm… Bu sergide bu
kavramların yansıdığı eserlerin tamamının olacağı da anlatılıyor. Paris’in ünlü
müzesi bilinen klasik duruşuna karşın neredeyse büyük bir kesim tarafından
dışlanmak istenen bir sanatçıya niçin yer veriyor?
Aslı Ulusoy
Pannuti’nin açıklamalarıyla, köşesine taşıdığı Orsay Müzesi Başkanı Guy Cogeval
niyetlerini şu şekilde açıklıyor;
“ Sade’ın eserleri
lanetlendiği halde tutkuyla okuyan bir yüzyılın incelenmesi, o yüzyılın
duyarlılığının bugüne kadar yapılmamış yorumu.” Olarak anlatıyor.
Bir sanatçı, bir
deha; defalarca hapse girmiş, hayatının son günlerini akıl hastanesinde
geçirmiş olan Sade 18.yüzyıl dehasının ve kendisinden sonrakileri nasıl
etkilediğinin anlatımıdır, diyor bu sergi için Pannuti.
Sade’nin yaşamını
kurtaran, işi deliliğe vurması mıdır bilemiyorum. Çünkü görünen manada her
şeyin yolunda gitmesini isteyen, kalın perdelerin, kirli duvarların ardında her
türlü iğrençliği, çirkinliği yapan, pazarlayan, organize eden büyük satranç
ustaları; gün yüzüne çıkan ışığa, gösterilere, renklere; hele hele oldukça
parlaksa, bilinenden öte bir şeyler anlatıyorsa; katlanamazlar…
Ülkemizin yakın
tarihine ve de uzak tarihine bir bakın; söylemleri yüzünden öldürülen şairler,
yazarlar, ilim insanları hâlâ gün yüzüne çıkıp aklanmayı, hatırlanmayı,
gerçekler ile yüzleşmeyi bekliyorlar.
Nef’i, Nesimi’yi
sadece şiirlerde mi hatırlayacağız? Niçin yok edildiler, niçin hoşgörüyle kabul
görmediler; bugünün uygar dünyasında, büyük tüketim çılgınlığı içinde
pırıltılar, şükranlar, gülücükler saçan insanlar arasında konuşamayacak mıyız?
Ülke gerçeklerini
yazan, paramparça edilen yazarlar, yakılarak, boğularak öldürülenler, insanlığa
adanmışlıklarını bıraksalar, onları yok edenler gibi düşünseler; belki de yok
edicilerin gündüzleri bile gece olurdu; vicdan denen, akıl denen gerçeğe,
korkuya tutunduklarında.
Adab-ı muaşeret
kurallarını sık sık hatırlatanların, insan denen canlının evrenin bir parçası
olduğunu unutmaları ne büyük kayıp! Evren, bircik parçası olan tabiatın hiç
durmadan gelişmeye, üremeye, birleşmeye muhtaçlığı, bu şekilde yaşama yaptığı
yapacağı katkılar ortadayken dünyanın her yerinde, isimleri ister devlet, ister
din kurumları olsun; kendilerine rakip gördükleri her oluşumu, her sesi yok
etmeyi üstün bir meziyet, soylu kılıflara geçirerek yok etmişlerdir.
Farklı olandan niçin
korkuyoruz? Alışılmışı sorgulayacak diye mi? Alışılmış olanın büyük
menfaatlerinin azalacak korkusu daima endişelerin en büyüğünü oluşturur.
Emeksiz yaşamları, çan kuleleri, minare gölgelerine gizlenmiş büyük çıkarları,
insanlığın erdeminden, bilimin öncülüğünden çok daha öncedir onlar için…
Hâlbuki dünlerin yüce
öğretilerinden en önemlilerinden birisi de haram yememek! Aldatmamak! Hoşgörülü
olmak! Hangi filozof, hangi ilim insanı bu öğretilere karşı durmuştur.
Güneşe Saldırmak
sadece sanatçının, sadece Sade’ın yaptığı bir iş değildir. Bun saldırıyı her
daim yapan, ama çeşitli usuller geliştiren sanatçılar, ilim insanları;
yapacakları icat, buluş, keşif, yazacakları bir şiir, sahneleyecekleri bir
tiyatro, oynayacakları bir film içinde gizliden gizliye verirler; tıpkı
tabiatın ağır ama kararlı değişimi gibi; bir ömrün göremediğini, duyamadığını
duyanların ve görenlerin var olduklarını bile bile…
Hiçbir sağlıklı akıl
güneşe saldırıyı, aydınlığa saldırı olarak görmez. Var olan, sancılı,
hastalıklı adab- muaşeret kurallarına dokunmak ister; onların dokunulmaz
olmadıklarını anlatmak adına. Bir de, ağır görgü, sırıtma içinde büyük taklit
yapanların diğer yüzünü göstermek için erotizme, korkuya, şiddete yer verir; çünkü
en aklı başında insanın, değişen şartlar içinde nasıl bir canavara dönüşe
bileceğini göstermenin, en akıllı insanın bile akıl tutulmasına yakalanacağının
duyurusun yapar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder