24 Şubat 2014 Pazartesi

HELGA ÖLDÜ


Kamera ; Güven   Tekirdağ

Yaşam,bazen dokunduğumuz, bazen tutunduğumuz ve bazen
kokladığımız yerde hissedilen şey...

HELGA ÖLDÜ

 Sarı, yeşil ve mavinin karışımı tüyleriyle birlikte Helga Doğa Irmak ile Özgün’ün beslediği muhabbet kuşunun ismiydi. Yaklaşık 14 yıllık ömrünün neredeyse tamamını bir kafesin içinde; bana göre esaret, çocuklara göre; “ onlar zaten kafes içinde doğuyorlar, özgürlüğü bilmiyorlar; doğaya salsak yaşayamazlar.” İradesine inanmışlığın sahiplenişi ile besledik, büyüttük ve aileden biri gibi gördük.

  İnsanı farklı kılan en hakiki gerçeklerden birisi de; alışmak, sevmek, benimsemek duygularının duygusal yeşermeleridir. Biz de Helga’ya öyle alışmıştık. Özellikle Doğa Irmak ve Özgün çocukların hayvanlara muhtaçlığını anlatır vaziyette; bir hayvan sevgisini, apartman hayatı içinde yüceltmekle meşguldüler.

 Artık Helga yok! Yaklaşık 5 Bin gün ve gece bizimle birlikte çığlık atan, sessizliğin keyfini süren, kendine has mahcubiyetini, vahşiliğini elden hiç bırakmayan; sanki beni ne kadar hoş tutarsanız tutun, ben bu kafese ait değilim, demiş bir hanım efendiydi Helga…

 Evde yalnız bulunduğum bir zamanda, çocukların babaanne ziyareti gerçekleştirdikleri günün gecesi Helga artık ona ait olmayan dünyaya veda etti. Çok sevdiği, sıkça kaçıp içine gidip dinlendiği loş yuvasında; küçük bedeniyle, hiç yaşamamış gibi öylesine, kanatlarını açıp, belki de son bir uçuş hayaliyle çekip gitmiş, ona can veren enerji.

 Öylesine dokundum bedenine, sanki canı geri gelecek diye. Tıpkı babamın morgdan alındıktan sonra soğuk bedenine, sıcak bir his, bir can, dirilik duymak için yaklaştığım an gibi yaklaştım ve dokundum. Küçük bedenin zarif tüyleri henüz ölümü anlatmıyordu. Ölümü anlatan en hakiki görüntü, gözlerindeydi; içe kaçmış, yokluğun içinde yok olmuşlar gibi, karanlığa, hiçliğe teslim olmuşlardı.

  Ressamın seslendirdiği gibi, “ölüm mü, ne büyük buluş!” Ruhunuzun ait olduğu beden acı çekiyorsa, yaşlılığın yükünü taşımaktan dolayı büyük yorgunluk, bıkkınlık içindeyse, ölümü hatırlar; hiç kimsenin hatırlamak istemediği, her ölümün arkasından kendimizi şanslı görüp, hiç ölmeyecekmişiz gibi bıyık altından sırıtışımızı, göstermelik hüznümüzü, bizi kandıran bu büyük doğa olayını hep merak ettim; bu döngün, bu devir daimin bu kadar sınırlı olmasına rağmen, ölüm ve öldürme çığlıklarıyla, savaş boyaları sürüp, elimizden düşürmediğimiz baltalar; niye; niçin?

 Helga öldü, 5 bin gün ve gece evren için çok komik bir matematik; Helga içinse çok büyük bir yaşamdı; kafesin içinde, suyu ve yemi hazır önünde olsa bile; Helga öldü…

  Güven Serin 





4 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Aynı acıyı biz de yaşadık.Birkaç yıl oldu. Evin içinden bir ses, bir nefes eksiliyor. İki haftalığına bir akrabamıza bırakmak zorunda kalmıştık. Biz ayrıldıktan bir hafta sonra hastalanıp, ertesi gün kafesinde ölü bulunmuş.
Yeni aldığımız, başka bir kafesteki muhabbet kuşumuz da ondan 3 gün sonra ölmüş.
Kuşlar gerçekten çok hassas canlılar.Sevmeyi de, küsmeyi de iyi biliyorlar.Kuşların ölümünden sonra insan hemen yeni bir kuş da alamıyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Makbule Hanım. Gerçekten de insan çok yakın bir arkadaşı göç etmiş gibi hissediyor...

gülsen VAROL dedi ki...

Ne kuş ne helga ne doğa... Sevgili Güven, doğal karşılama çabalarına rağmen yüreğindeki çığlığı duydum ben.. isyanı.. Sen, normal kabul edilen anormalliklerin seni sürüklediği o isyandan dönerken karşılaştım seninle.. Ve inan bana, ister Helga kuş, ister can verdiğin evlat.. Sevenin feryadı hep aynı perdeden yükselir peşlerinden.
Ve ne az insan duyar!

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim Gülsen öğretmenim;bizler çığlıklar ile sükuneti aynı terazide görüp tutmanın yüksek adanmışlığı ile yürüyeceğiz; bazen dizelerin, bazen makalelerin, hikayelerin ruh ile bedene bürünmüş hallerinde.