Kamera; Güven - Tekirdağ
Kamera; Bülent
Tenis Kortları- Tekirdağ
Kamera; Bülent Tenis Kortları
Elbet,siyaset bir toplumun vazgeçilmezi; toplumu oluşturan insanlar
en iyisini, en bilgili olanı seçmek zorunda.
Siyasetin dışında da bir sürü yapılacak şey var;kitap,sinema,
tiyatro,satranç, tavla,tenis, yüzme, yürüme, dağcılık, kuş
gözlemciliği gibi; evren nasıl genişliyorsa, insan da öyle genişler;
inanıyorsa hareketin büyüsüne...
BIKTIM BEN BU KİRLİ SİYASETTEN
Neredeyse her gün
siyasetle yatıyor, siyasetle kalkıyoruz. Siyasete kaktı yapacak en değerli
oyumuzu, bizi biz yapacak yüksek karakterimizi tercihlerimiz belirler. Sıkça
yanlışa düşüp, çevremizin etkisinde kalarak neredeyse bir sürü güdüsüyle
gürültünün, tozun-dumanın içinde yol almanın garip taraftarlığını yaparız.
Sonra; pişmanlıklar, küfürler, tehditler, istifalar birbirini izler…
Siyaset ile
uğraşacağı halde birçok tanıdığım; “bana göre değil” diyerek, siyasetin içine
girmek şöyle dursun; kenarından bile geçmiyor. Peki, ama eğitim kurumları, dini
kurumlar, sanat kurumları, ekonomik oluşumlar bu kadar önem taşıyorken, bütün
bu kurumlara yön verecek esas olgu, siyasetin içinden çıkıyorken; bizler, bu
kadar uzaktan seyretmek, bu kadar korkmak ve çekinmek gösterisini niye yaparız?
Birçok sebebi var.
İyi ve bilgili insanların siyaset yapamayacağı; kurnazlık ve yalan zanaatını
bilmezseniz bu işin içinden çıkamayacağınızı, sağlığınız ve paranızın yok olup
gideceği, gibi bir sürü anlamlı veya anlamsız düşüncenin-düşüncelerin eşiği
içinde, gökten mi, yerden mi bir kahraman beklemekle geçiyor ömrümüz.
Günün ilk saatlerinde
çalan telefonum, siyaset içinde bulunan genç arkadaşım dandı. İstanbul’un en
yoğun ve en heyecanlı yerlerinden birisinde siyasetin en heyecanlı anlarını
yaşıyor. Siyasi Bilimler mezunu olmasının yanında birçok spor dalıyla uğraşmış,
toplumun her katmanına yakın ilgi duyan; bugüne kadar tanıdığım insanların en
doğru ve en güzellerinden birisi. Bütün heyecanı, koşturma isteği, siyasetin
bir bilim oluşuna inancı ve siyasetçilerin toplumların refahının artıracağına
inanması onun yorgun ve bitkin düşmesini engellemiyor; çünkü siyaset oldukça
kirlendi…
Telefondaki heyecanlı
ve kararlı ses de öyle söylüyor;
“ Bıktım artık bu
kirli siyasetten. Ne kadar doğruyu seslendirirsen seslendir, kendi içindeki
dinozorlar bile kabullenemiyor gelişimi-değişimi!”
Arkadaşımın siyasete
giriş amacını çok iyi bildiğim için, neredeyse tükenmeyen bir enerji içinde bir
idealistin tohumlarını taşıması nedeniyle yaşadığı büyük siyasi aşkın, onu bu
kadar yıpratması beni şaşırmadı. Çünkü neredeyse bir kültür olarak yerleşmiş
anlayış biçimleri;
“ kurnaz olmazsan, yalan söylemezsen, çalmasan, acımasız
olmasan, her türlü ayak oyunu bilmezsen” siyaset yapamazsın mantığı üzerine
kurulu. Bu yolda yol almak isteyen, bu işin zanaatına, ilmine inanmış ve çok
iyi donanımlı bir sürü insan sırf bu yüzden siyasetin kenarından bile geçmiyor;
ne büyük bir kayıp; ülke geleceği, ülke kalkınması ve insanların mutluluğu
adına…
Bilimsel olarak
siyaseti ilk ele alan kişi Karl Marx olmuştur. Avrupa şehirlerindeki
üniversitelerde daha 1870’lerde siyaset alanında kürsüler açılmıştır. Ya bizim
ülkemizde, bizim üniversitelerimizde, siyaset kürsüleri ne durumda, bir bilen
var mı? Her tarafın toz-duman olduğu, herkesin birbirinden korktuğu, düşüncenin
yerle bir edildiği bu zamanda üniversitelerden söz etmek, onlardan bir şey
beklemek ne kadar insani ve ilmi ama onlardan ses çıkmıyor işte…
Siyaset toplumun her
alanında var; siyasi düşünce yüzeye çıkar, tartışmalar, öğretiler ne kadar
çoğalırsa, ülke insanının yaşam savaşı o kadar anlamlı ve huzurlu hale gelir; o
yüzden, siyasetten korkmak yerine, kaçmak yerine ona biraz daha yaklaşıp, onu
daha iyi anlayıp, bizi biz yapacak, bizim karakterimizin özünü de ortaya
çıkartan oylarımızın ne kadar değeri olduğunu bilelim…
Bazen,düşünmüyor
değilim; kirlenen siyaset mi, siyaseti yapan insanlar mı diye!
2 yorum:
Manaya "mana" verdikçe güç kesbeder. Halbuki ona nazar etmesen. "yok" desen.. o zaman söner. tanınamaz bir hal alır.
Hal bu iken çok zaman haddimiz olmayan işlere karışıyoruz, karıştırıyoruz. Bu bizim gibi ruh duvarı cılız kimseleri derinden etkiliyor. Bu ruh hali ile çevremizde birden tebessüm bekleyen kimseleri görmezden geliyoruz, üzüyoruz. Halbuki, bizler belkide o kimseler için mutluluk sembolü kimseleriz.
Bahar yine geliyor. Çiçekler binbir umutla tomurcuklanıyor. Kainat ona düşen vazifeyi en iyi şekilde icra ediyor. "Biz geçmişten gelen üzüntüler, gelecekten gelen kaygılar" ile boğuşurken. An'ı kaçırıyoruz farkındamısınız ..
Teşekkürler Erdem; anı yaşamak,kesinlikle önemli;ama kültürleşmiş bir yaşama biçimi olmalı;birileri istedi diye değil,içimizdeki evren istedi diye...
Yorum Gönder