TAŞ BİNA’DA
BİR SABAH: SANATIN SESSİZ ÇAĞRISI
Bazı sabahlar insanı çağıran, insanın kulağına değil ama zihnine fısıldayan bir şey olur. Ne kapı çalar, ne telefon çalar; içeriden, ruhun bir kıvrımından yükselen bir sezgi… İşte bu sabah da öyleydi. Güne her zamanki gibi sahile inerek değil, adımlarımı hiç düşünmeden Tarihi Tuz Deposu’na-halkın dilindeki adıyla Taş Bina’ya yönelterek başladım. Sonradan fark ettim, meğer sanat beni sessizce davet ediyormuş.
Oysa oraya gitmemin iki basit nedeni vardı:
Şehrimizin kimliği için ömrünü adamış dostumuz Kenan Oflaz’a ve diğer emek veren arkadaşlara denk gelmek… Bir de mekânın birkaç ay önce yapılan düzenlemesini görmek. Merak işte, şehir insanına yakışan o tatlı heyecan…
İçeri girer girmez anladım ki dostlardan kimse yok. Ben de bir kahve söyledim, taş duvarların arasıdan dışarı süzülen ışığın ve biraz yüksek çalan müziğin eşliğinde pencerenin kenarına yerleştim. Taş Bina’nın penceresinden dışarıya bakmak bile başlı başına ritüel; hem zamanın akışını, hem şehrin nabzını hissetmek için bulunmaz bir an…
Derken masada duran küçük bir broşür gözüme ilişti. Üzerinde bir cümle: “ FOCUS TUNCAY BULUZ SERGİSİ”
İlk anda duvarlarda gördüğüm fotoğrafları mekânın sabit dekoru sandım. Oysa adım adım, bakış bakış bir serginin içine girmişim de haberim yok! Fotoğraflara biraz daha dikkat kesilince, Buluz’un kadrajındaki felsefeyle mekânın mekanın ruhu birbirine sarılmaya başladı.
Oturduğum masanın karşısında duran eserin ismi: Denizden Gelen. Denizin kıyıya bıraktığı bir nesnenin, sanatçının bakışıyla yeniden bir kimlik kazanmasına uzun uzun baktım. Bir sahil öyküsünün fotoğrafa dönüşmüş hali. Bir anlığına düşündüm; deniz bize dalga sesinden çok daha fazlasını getiriyor.
Sonra, Pencere isimli eser. Uzun süre kaldım o çalışmanın önünde. Sanki içimde açılmayı bekleyen bir pencereyi yokluyordu. Görünenle görünmeyenin, içeride kalmakla dışarı çıkmanın o ince çizgisini fotoğrafın içinde hissettim.
Diğer eserleri sırasıyla gezdim; Sahne, Yorgun ve diğerleri…
Adı gibi, fotoğrafın önüne gelince insanın içinde bir yorgunluk değil, bir uyanış geçiyor. Sanatın kendine özgü gücüyle sarsıldığımı söylemek isterim. Her bir kare bende başka bir öykü, başka bir insan-gezegen sesi bıraktı.
Ve en sonunda duvarda asılı bir yazı:
“Bu serginin geliri, üniversite öğrencileriyle akademik kariyerinin başlangıcındaki gençlere ve destek arayan tüm akademisyenlere katkı veren Uluslararası Toplumsal ve Araştırmalar Bilim Derneği’ne bağışlanacaktır.”
O anda içime bir sıcaklık yayıldı. Çünkü sanat sadece duygulara değil, insanın geleceğine de dokunduğunda anlam buluyor. Tuncay Buluz’un bu ince, zarif ve vicdanlı yaklaşımı sergisinin değerini iki kat arttırmıştır.
Bugün Taş Bina’da bir fotoğraf sergisi gördüm. Aynı zamanda Tekirdağ’ın yeniden canlanan sosyal, kültürel hayatını, belediyenin tarihi mekânı özenle yaşatma çabasını, yöneticilerin sanatı kentin gündemine taşıma kararlılığını gördüm.
Tarihi Tuz Deposu’nun taş duvarları, Focus Sergisi’yle bambaşka bir görünüm, hareket kazanmış. Mekân ile sanat arasındaki uyum o kadar doğal ki, sanki bu fotoğraflar hep burada, bu duvarlara yaslanmış gibi duruyor.
Bu birliktelik adına Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’ni, bu kültürel dönüşüme katkı sağlayan tüm yöneticileri ve tabi ki ışığın izini fotoğrafa dönüştüren Tuncay Buluz’u kutlamak gerekiyor.
Bazen sanat insanı çağırır. Bu sabah beni çağırdığı gibi…
Güven SERİN





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder