13 Ekim 2025 Pazartesi

AHMET SELÇUK ÖZBEK KIZILIŞIK

 




SANATI ANLAMAK DEĞİL, YAŞAMAK: AHMET SELÇUK ÖZBEK KIZILIŞIK


Aylar sonra Tekirdağ sahilinde buluştuk. Dalgalar kıyıya usulca vuruyor, kahve ve çay kokuları birbirine karışıyordu. Selçuk Öğretmen yanında deri ve tanıdık bir çanta taşıyordu; bu çanta sıradan bir eşya değildi. Birçok üründe olduğu gibi kendi tasarlayarak yaptığı bir çanta, onun yaratıcı ruhunun ve özgürlüğünün küçük ama güçlü bir yansımasıydı. İçinde notları, eskizleri, belki de hayallerinin parçaları vardı. Üreten, tasarlayan her insanın yüzünde olduğu o tebessümü, o bildik gülümsemeyi yine gördüm…

 Kadıköy Saint Joseph Lisesi’nde yıllarca öğrenci yetiştirmiş, emekli olmuş ama sanatından hiç emekli olmamıştı. Selçuk Öğretmen’i sınıfında, atölyesinde, öğrencileriyle birlikte izledim. O ders veren bir öğretmen değil, onlara özgün ve özgür bir alan sunan, sınırları kaldıran, hayalleri cesaretlendiren bir ustaydı. Öğrencileri için bildik manada öğretmen olmamış; ilham kaynağı, düşünmeyi, denemeyi ve yanılmayı cesaretle pekiştiren bir yol gösterici oldu.

 Buluşmamız sırasında sahildeki kafede, Goethe’nin Faust’u,Dante’nin İlahi Komedya’sı,Balzak ve Tolstoy üzerine konuştuk.Ben Şekspir’e daha yakınken,o her daim Tolstoy’a verdiği öneme dikkat çeker.Tolstoy’un insan anlayışı ve yaşam felsefesi,onun kendi sanat anlayışının rehberi olmuştu.Konu bir eserden diğerine,bir düşünceden ötekine atlıyor,her sohbet bir esin kapısı gibi açılıyordu.

 İstanbul Moda’da olduğu vakitler, Kadıköy halk kütüphanesinde Selçuk Öğretmen, sayısız kitap inceliyor, notlar alıyor ve yeniden düşünüyor. Sahilde yaptığımız sohbet ile kütüphanede çalışmaları arasında bir köprü, bir bağ var. Neredeyse her gün kütüphaneye gitmesi boşuna değil! Belki de bir ömre sığdırdığı öğretileri, öğrenimleri, eğitimci ve sanatçı tecrübelerini büyük bir esere dönüştürmek onun en görkemli hayali…

 Sanatı ve yaşam biçimi artık evrensel bir noktaya ulaşmış. Onu anlamak için dünyanın öteki ucuna gitmeye hiç gerek yok; Selçuk Öğretmen’in yaklaşımı, yaşamı ve eserleri, her yerde anlaşılacak bir dili konuşuyor. Onun çizgileri, formları ve düşünceleri, sadece kâğıtta, tuvalde değil, yaşamın kendisinde de varlık gösteriyor.

 Sahildeki kahve sohbetimiz, bir kez daha onun evrensel bakışını, sanatını, edebiyatını, bilimsel merakını ve yaşamını bir bütün olarak görmemi sağladı. Selçuk Öğretmen, sadece bir öğretmen, bir sanatçı değil; çağını ve evrenselliği kucaklayan bir insan.

Onu anlatmak mı? Zor. Ama dinlemek, görmek, anlamak bile yetiyor. Ve işte o,kendi tasarladığı deri çanta… Onun üretkenliğinin ve özgünlüğünün sessiz ama etkileyici simgesi hâla yanımızda duruyor.

Buluşmamızın sonlarına doğru masamızda duran su şişesine baktık; yaşamın kaynağı olan bu suyu, bilimsel bilgiler eşliğinde konuştuk. Hidrojen ve oksijenden oluşan suyun milyarlarca yıl önceki oluşumunu düşünürken, bir anda kendimizi zamanın ötesinde, geçmişle gelecek arasındaki yolculukta, belki de sıfır hacimli büyük patlamanın yankılarında bulduk.

 İki saatin nasıl geçtiğini anlamadık; tüm düşüncelerimiz, hayallerimiz ve sanatla bilimin iç içe geçtiği anılarımız masada, bu küçük evrende birikmişti. Yarın tekrar buluşmak umuduyla masadan kalktık; ama o an, zamanı ve mekânı aşan bir sohbet içinde, hafızamızda derin bir iz bıraktı.

 Güven SERİN 


 

 






Hiç yorum yok: