ÜŞENME, VAZGEÇME, ERTELEME: NEYZEN FERİT’İN YOLCULUĞU
“Bir nefes neyden çıkar, bir adım toprağa düşer… İkisi de aynı ezgiyi söyler: hayatı erteleme.”
Hayatı bir köşeye bırakmayın, zamanı kovalamak veya öldürmek yerine onunla dost olan, ölümsüzlüğü masal veya destanlarda değil doğanın kucağında arayan bir insan…
Kimi insanlar; yaşı ilerledikçe evine kapanır, gölgeli odalarda zamanını çürütür. Sonra gün gelir, ardına bakar ve “ömrüm ne kadar çabuk geçti” der. Tekirdağ doğumlu Neyzen Ferit Yavuz, tam tersine, zamanın avuçlarının içinden kayıp gitmesine izin vermeyenlerden…
Ney üflerken çıkan her nağme, sanki insanın iç dünyasına bir dere gibi akar. O nefes, sadece bir ses değil; ruhun arınışı, zihnin dinginleşmesidir. Ferit Yavuz’un neyinden yükselen bu ses, sporla tamamlanır. Çünkü o aynı zamanda bir maraton koşucusudur. Koşarken attığı her adımda nefes, ritme dönüşür; damarlarında dolaşan kan, tıpkı ney üflerken havanın kamıştan geçişi gibi, bedenin melodisine karışır. Spor ve sanat, onun hayatında ayrı ayrı değil; bir bütünün iki kanadı gibidir.
Ama bütün bu yolculuğun en özel durağı Tekirdağ kırlarındaki mütevazı kulübesidir. Birçok insan için kulübenin anlamı sıradan barınak olarak görülse de, Neyzen Ferit Yavuz için; adeta doğayla insanın nikâh tazelediği mabettir. Bahçesinde kendi elleriyle büyüttüğü sebzeler, dallarında meyveler sallanan ağaçlar vardır. Rüzgârın taşıdığı kokuya toprak eşlik eder; gün doğumunda bülbüller, akşamında cırcır böcekleri onun şarkı arkadaşları olur.
Orada toprağa basarken, dalından bir incir koparırken ya da bahçesinde çapasını vururken, aslında en büyük konserini doğaya verir. Neyiyle verdiği ses neyse, bahçesinden kopan domatesin, ağaçtan düşen armudun sesi de odur. Hepsi aynı ezginin farklı notalarıdır.
Her hafta İstanbul’un kalabalığından sıyrılıp motoruna biner, Tekirdağ’a gelir. Kulübesine varınca nefeslenir, toprağına dokunur, doğanın aynasında kendini görür. Orada sanki eski çağların Gılgamış’ıdır; ölümsüzlük arar. Ama bilir ki asıl ölümsüzlük, şişelerde saklı bir iksir değil; bahçesindeki taze domatesin, biberin kokusu, dalından kopardığı elmanın tadı, sabah serinliğinde attığı koşu adımlarıdır.
İnsan boşuna arar ölümsüzlüğü masallarda, destanlarda, kitaplarda. Asıl ömrü uzatan, ruhu genç tutan şey; hareket etmek, koşmak nefesin sesini duymak ve doğayla sarmaş dolaş olmak. Çünkü sporla güçlenen beden, neyle dinginleşen ruh ve toprakla bütünleşen yürek, insanın en doğal iksiridir.
Sosyal medyada yazdığı üç sözcük de felsefeyi özetler aslında:
Üşenme… Vazgeçme… Erteleme…
Bu üç sözcük onun için süs değil, hayatın pusulasıdır. Çünkü üşenirse hayat donar, vazgeçerse yol biter, ertelerse zaman kaçar. O yüzden her sabah yeniden başlar; koşusunu yapar, neyini üfler, motoruna binen ve kulübesinin kapısını açar bahçesindeki kokularını yüreğine ve ruhuna çeker.
Neyzen Ferit Yavuz’un öyküsü bize şunu fısıldar: Ölümsüzlük diye bir şey yoktur. Ama insanın elinde kalan zamanı, doğayla iç içe, sanatla ve sporla nefes alarak, sevdiklerine bağlanarak yaşamak vardır. İşte gerek iksir de budur.
Onun nefesi neyden çıktığında, koşu ayak seslerinde, motorunun rüzgârında, kulübesinin bahçesinde yetişen meyvelerin tadında aynı şeyler vardır:
“Yaş rakamdan ibarettir. Ömür, yolun kendisidir.”
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder