DENİZ İÇİNDE BİR ÖZGÜRLÜK ŞARKISI: DALYAN
Herkesin tatil yapıp dinlenmeye çekildiği bir günde biz Yunus Usta ile çoktan planladığımız Mürefte yoluna düştük. Kaç yıldır bu yöne gitsek de heyecan hep aynı. Çünkü yolun kendisi bile insana gençlik ve coşku katıyor. Yolun kendisini sadece gidilen bir mesafe değil, karşılaşılan insanlar, sohbetler ve manzaralarla tamamlanan bir hayat parçası gördüğünü an başka bir yolculuk başlıyor; kendisine doğru insanın…
Mürefte yine zarif bir peri kızı gibiydi. Üzüm ve şıra kokuları içinde sahilde oturduk. Zeytin üreticileri bu yıl zeytin azlığından dert yansa da “Seneye daha iyi olur” diyecek kadar olgun ve umut doluydu. Kavun, karpuz, domates, üzüm tazeydi; yağlar ise geçen yılın emeğiyle şişelere girmişti. Bu umut ve sabır, bana asıl zenginliğin toprakla, üretimle kurulan bir bağ olduğunu bir kez daha gösterdi.
Gaziköy’ün tar taş sokaklarında kaybolduk. Viran binalarının sessizliği arasında, bir yandan geçmişin gölgesi, diğer yandan denize açılan ışıklı pencereler vardı. Taş duvarların arasından geçerken insan hem tarihle hem de kendi içiyle konuşuyor gibi oluyor.
Uçmakdere’de dostlarımızla kekik ve adaçayı kokulu sohbetlere daldık. Muhtar Burhan Bey ile köyün-mahallenin dertlerini konuştuk. İbrahim Bey ise sağlık sorunlarına rağmen bizi bahçesinde gülerek karşıladı. Onun o sevinçli ve yaşama sımsıkı tutunmuş hali, köy hayatının dayanışmacı ruhunu en sade bir şekilde özetliyordu.
Ama bütün bu yolculukta beni en çok durduran şey, Uçmaktere sahilinde karşıma çıkan Dalyan oldu. Basit gibi görünen ama derin anlamlar taşıyan bir yapı… Uzun direkler üzerine kurulmuş, denizi engellemeyen, aksine onunla uyum içinde duran bir balıkçı Dalyanı.
Çoraplarımı çıkartıp kayaların üzerine oturdum. Deniz ayaklarımı serinletirken gözlerim Dalyan’ın özgürlüğü anlatan duruşuna takıldı. Deniz kendi şarkısını söylerken Dalyan da o şarkıya kendi sessiz melodisini ekliyordu. İnsan orada hem huzuru buluyor hem de emeğin değerini hissediyor.
Dalyan sadece bir balıkçının ekmek teknesi değil; eski çağlardan kalan bir sembol gibi. Yunan mitlerinde deniz tanrısı Poseidon’un suları yönetmesi boşuna değil. Bu basit yapı, hem balıkların göç yollarını koruyor hem de denizin akışını engellemiyor. Direkler arasında özgürce akan su, doğayla uyum içinde var olmanın sessiz göstergesi…
Balıkçının ekmek teknesi olan bu yapı, doğanın bir parçası olmayı başarmış. Kimi yapılar insanın önüne duvar örer; kimi ise ufkunu açar. Dalyan işte tam da böyle; hem çalışkan ellerin emeği, hem de özgürlüğün direkleri. Tıpkı yol arkadaşım Yunus Çakır, Yunus Usta gibi; doğayla her daim uyumlu ve bir bütün…
Dalyan’ın karşısında durduğunuzda denizin şarkısı değişir; çünkü o direklerin arasında yalnızca balık değil, özgürlüğün kendisi de tutulur. O an insan, doğayla kavga etmeden yaşamanın önemini öğrenir.
Ve sanki bir şair fısıldıyor kulaklara:
“Dalyan gibi dur, direkler gibi sabit ol; ama su gibi özgür ol.”
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder