21 Ağustos 2025 Perşembe

HASAN ŞEN

 



                PASAJIN VİCDANI, EMEĞİN ONURU: HASAN ŞEN

 Tekirdağ’ın göbeğinde, her gün yüzlerce insanın gelip geçtiği Belediye İş Merkezi’ni bilir misiniz? Hani o koşturmacanın,o dükkan telaşının bitmediği çelikten,betondan,demirden yapılmış büyük yapı…İşte o binanın bir kalbi,bir ruhu var desek,inanır mısınız?O ruhun adı Hasan Şen’dir,bizim Hasan Abimizdir.

 Onu gördüğünüzde elinde mutlaka bir bez, omzunda bir fırça vardır. Ya bir camın kirlerini siler, ya da kimsenin fark etmediği bir kapı kolunu parlatır. Bir an durup soluklandığını, boş oturduğunu görmek zordur. Bir çay içimi dahi soluklansa, yine pasajla ilgili bir sorunun taslağı üzerinde çalışıyor olur. Selam verirseniz, o selama tebessümle karşılık verirken bile gözü etraftaki bir tozu, bir lekeyi arar. Onun için iş, mesai saatine sıkıştırılmış bir görev değil, hayatın ta kendisidir.

 Geçenlerde bir çay molasında yakaladım kendisini.”Abi” dedim,” kaç yıl oldu pasajda?” Şöyle bir durdu, gözlerini bir anlığına gökyüzüne dikti. Ne bir kâğıda baktı ne bir telefona. Sanki zihnin içinde şaşmaz bir sayaç çalışıyordu. Cevabı, en baba matematikçiyi kıskandıracak nitelikteydi:

 “Otuz bir yıl, yedi ay, on altı gün oldu bu sabah itibarıyla.”

 Dondum kaldım. Yılları, ayları geçtim, gününü bile sayan bir hafıza, bu işine bağlılık neyin nesiydi? Bu, sadece bir iş yapmak değil, o işle bütünleşmek, o mekânın her zerresine ruhunu katmaktı. Pasajda olacak bir arızayı daha olmadan sezen,”Şuraya dikkat etmeli,” diye önceden uyaran bir bilgedir o.Disiplin ve ahlak kelimeleri, onun yanında sönük kalır. O,bu kelimelerin yaşayan halidir.

 Hasan Şen, Ganos Dağları’nın serin yamaçlarından, Şarköy’ün Beyoğlu Köyü’nden kopup gelmiş. Ihlamur ağaçlarının kokusunu ciğerlerine çekerek büyümüş bir tabiat adamı. Şehrin betonuna, asfaltına karışmış ama köyünün o temiz ruhunu, o saflığı zerre kaybetmemiş.

 O kısacık çay sohbetinde gözüm ayağındaki kara lastiklere takıldı. Utanarak değil, onur duyarak anlattı: “ Bunlar ‘koç lastiği’derler bizim orada,” dedi. O an o lastikler, benim gözümde dünyanın en pahallı ayakkabısından daha kıymetli oldu. Çünkü o lastikler bir ayakkabı değildi. Onlar; toprağın, sadeliğin, alın terinin ve henüz kirlenmemiş o eski köy zamanlarının birer sembolüydü. Üzerindeki, teri henüz kurumamış gömleği gibi, o lastikler de Hasan Şen’in kim olduğunu, nereden geldiğini ve neye değer verdiğini haykırıyordu.

 Bizler gösterişli laflar etmeyi, büyük büyük binalarda ahkâm kesmeyi severiz. Ama hayatın en büyük dersini bazen bir pasajın koridorunda, elinde bez, ayağında kara lastikleriyle sessiz sedasız çalışan bir adam verir. Hasan Şen, bize çalışmanın, dürüstlüğün ve sadeliğin en büyük erdem olduğunu her gün yeniden hatırlatıyor.

 Yolunuz Belediye İş Merkezi’ne düşerse, etrafa şöyle bir bakın. O pırıl pırıl parlayan camlarda, o tertemiz koridorlarda sadece bir temizlik görevlisinin değil, Ganos Dağları gibi heybetli, ıhlamur ağacı gibi mütevazı bir adamın onurunu, emeğini ve otuz bir yılı aşan sevdasını göreceksiniz.

 Eline, emeğine, o güzel yüreğine sağlık Hasan Abi… Varlığın, bu şehre verilmiş en güzel hediyelerden biridir.

Güven SERİN  


 

 

 

 


Hiç yorum yok: