26 Ocak 2023 Perşembe

ÇORAP ÖREN YAŞLI KADINLAR

 

İNTERNET

                                       ÇORAP ÖREN YAŞLI KADINLAR

  Hor görülen köy ve kasabaların yaşlı anaları, teyze ve halaları sadece emeğin değil, marifetin de bin bir çeşidini bilirlerdi. Onları yücelten edebiyat, sinema, tiyatro, koruyacak ve kollayacak Köy Enstitüleri çok çabuk uçup gidince, o değerler de yarım yüz yıl önce başlayan tükeniş, neredeyse sona gelindi.

  Yokluğun, zenginliğin yitirilme kıymeti ve gafleti, böyle bir şey olmalı… Zamanı gelince her şey dönüşmeye yazgılı da olsa, kayıp medeniyetler gibi yüzlerce, hatta binlerce yılda icat edilmiş; nesillerin korunma hizmetinde öncü olmuş sanat ve zanaatlar çok çabuk terk edildi…

  Bu tür çalışmayı, Anadolu, Rumeli, Kafkas, Ortadoğu insanlarının yaktıkları, söyledikleri türküler, ağıtlar gibi görüyorum. Sadece özlemden değil, acıdan da beslenen çalışmaların ürünleri…

  Kadınlar, her halleri, yetenekleriyle sanatçılara ilam kaynağı olmuşlardır. Picasso’nun Avingonlu Kadınlar eseri, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mari Gerekmezyan’ı, Kerem’in Aslı’sı, Dante’nin kavuşamadığı büyük aşkı Beatrice, Don Kişot’un var oluş anlamı Dulsinya gibi kadınlar büyük dehaların başkahramanlarıdır.

  Çorap ören yaşlı kadınlar, tanımlayamadığım, tam manasıyla toparlayamadığım; yaşam süreci kaidesine, onurla oturmuş; yaşlı kadınlar da benim ebedi, manevi heyecanımın bir parçasıdır.

  Köy zenginliğine tanıklık etmeyen bir kentlinin bir tarafı her zaman eksik kalacağı gibi, kent yaşamını irdelememiş, anlamamış köy insanının da bir yarısının eksik olacağını ifade etmek isterim! Kent ile köy, hatta kasaba yaşamlarına yakından gören birisi olarak; Çorap Ören Yaşlı Kadınlar, çalışmamı sadece bir düz yazıda bırakmayıp, ilerisi için bir öykü tadında da kaleme alacağımı biliyorum…

  Büyük yazar Tolstoy, bir eserinde bu konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor. Ellerinde şişler, şişlere takılı yapağı ipliği ile çorap ören yaşlı kadınların, özellikle hasta yatan birisi için şifa, dinginlik kaynağı olacağını anlatıyor;

  “ Hasta üzerinde hiçbir bakıcının, çorap ören yaşlı bir kadın kadar şifalı bir etki bırakmaz. Çorap ören yaşlı bir kadının hasta üzerinde yatıştırıcı bir etkisi vardır.”

  Söylemeden, yazmadan geçemeyeceğim; sanki bu tespiti, elli yıl bekledim de ancak şimdi, kendi tanıklık ettiğim Çorap Ören Yaşlı Kadınlar, çalışmama ruh verebileceğim…

  Karakış denen mevsimler henüz kol geziyordu Trakya’nın ovalarında, bayırlarında, köy, kasaba ve şehirlerinde. Kara trenin sesi duyuluyordu Meriç’in hemen ötesinde. Ova denen yerde, her tarlada bir ahlât ağacı; yemiş, gölge, mutluluk verdiği gibi, bağ-bahçelerin haddi hesabı yoktu…

  Birkaç aileden birinde koyun kuzu, neredeyse her ailede büyükbaş hayvanları vardı. Yani her evin; kaymağı, sütü, peyniri, yoğurdu, tereyağı; bu gün tüm insanlığın arkasından koştuğu doğal besinleri vardı. Ama bu besinlerin yeterince doğal, muhteşem bir şey olduğunu köy yaşamı içindeki bolluk bereket sahibi insanlar yeterince bilmiyordu!

  Her evin, hanenin de yaşlı insanları vardı. Büyük çoğunluğu yetenek, marifet ustalarıydılar. Ellerindeki nasırlar, onların şişler ile yapağı çorapları, eldivenleri örmelerine engel değildi.

  Fakat daha yetenekli ve usta olanların bugünkü fabrika benzeri, yün eğirme, yünü ip haline getirme aletleri vardı.

  Koyunlardan alınan yapağılar bir güzel yıkanır ve kurutulurdu. Ya sonra? Çıkrık, iği, öreke, yapağı tarama aleti sayesinde ipin yolculuğu başlar; topraktan, hayvana, hayvandan insana sürece yolculuğun başyapıtları gibi çoraplar örülürdü.

  Tolstoy’un hatırlatmasıyla o yıllara uzandım. Tertemiz bir akış içerisinde, ölmemiş bir halde yaşamın taze anına; çıkrık, iğ, öreke ve yaşlı kadın ellerinden kış günlerine dayanacak kadar güçlü çoraplar, eldivenler örülürdü.

   Önce yapağı tarama ve sonra, çıkrık ve iğler yardımıyla ipe ulaşma. Ya sonra, ölçü alınan ayaklara, ellere kış zamanının en acımasız soğuklarına karşı koyup, yaşamın içinde kalmak adına sanki yarışa girmiş, uzun kış gecelerinin örgü ören kadınları; şifa, sükûnet, sakinlik ve erdem taşıyıcıları, dağıtıcılarıydılar…

Güven SERİN 



3 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Eşimin anneannesinin bana ördüğü yün çorapları hâlâ saklıyorum. Mekânı cennet olsun, o da Trakya'nın size aşina insanlarındandı.
Kaleminize sağlık!

Ebemkuşağı dedi ki...

Annemi gördüm sanki fotoğrafta. Ne kadar emektarlar değil mi? Şimdilerde unutuluyor bu işler. Annem hala akşamları örgüsünü alır eline. Başlar örmeye.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Yapıcı,var edici-üretici şefkat ustası insanlar; belki de ruhlarımız ın aydınlanması için de vardılar.Teşekkürler Klio...