23 Temmuz 2022 Cumartesi

ZAMANI BİRİKTİRE BİLİR MİYİZ?

 

İNTERNET

                                     ZAMANI BİRİKTİREBİLİR MİYİZ?

 

  Simya uğraşı, inancı ve düşleri olan insanların, bitip tükenmeyen zenginlik arayışı sayesinde var oldu. Sıradan insanların masalımsı düşlerini anlıyor saygı ile karşılıyorum. Bütün meselem şudur; kendini sanatçı; yazar, şair veya bir başka şekilde aydın gören insanların “köşe dönme” düşlerinin “iğneli fıçı” gibi nasıl ruhlarına batmadıklarını merak ediyorum…

  Yaklaşık 14 yıl önce kendisini şair, yazar olarak tanımlayan, bir de şiir kitabı yayınlayıp onu kapı kapı gezen sözde şairle tartışmış, bir daha görüşüp selamlaşmamış-tık… Yıllar sonra biraz sıkılgan, biraz “alacaklı” gibi bir tanıdıkla birlikte atölyeme uğradı.

  Koşulsuz yaklaşımım bir süre sonra rahatlamasına, eğitimci, şair, aydın bir insan olarak konuşmaya başlamasına neden oldu. İlgi, merak ve sevinçle dinlemeye başladığım anda, tam da yerinde bir çuval inciri berbat etti…

   Klasik romancılardan filanca yazarın geçmişinde yayın evleri tarafından sürekli reddedildiği ama sonunda kabul edilip köşeyi dönüp, çok zengin olduğunu söylerken, gözleri SİMYACI misali parlıyordu…

   Arsası müteahhit tarafından alınır ve kendisine onlarca daire verilen insanlar var ya; tıpkı onların yüzlerindeki sonsuz zenginlik gibi parladı bizim şairin, yazarın, aydın insanın gözleri…

   Kabul edemediğim bir durum; sürekli zengin olma düşleri değil, her defasında aldanan insanların hayal kırıklıklarıdır… Biliyoruz ki, zaman nehri büyük Krallıkları, İmparatorlukları da içinde eritmeyi sever. Evrenlerin ortasında bulunan Kara Delikler de öyle; yutarlar, dönüştürürler kâinatı yeniden ve yeniden…

   Biliyorum birçok insan, birçok aydın sürekli “ah bir zengin olsam” düşlerine dokunmanın içgüdü, genetik mirası içerisindedirler. Bir zengin olsalar, gösterecekler günlerini, basit olan dünyaya, o korkunç sefil diğer insanlığa…

  İşte, bu düşlerin sarhoş kişilikleriyle yollarımız burada ayrılıyor dostlarım. Onları kınamadan, yok saymadan kendi yoluma gitmenin muhteşem zenginliği içerisinde, yaşamın mal mülk biriktiren tarafında olmak yerine zamanı nasıl biriktire biliriz, diye bir başka simyacı aldanışı içerisinde, zaman nehrine kendimi kabul ettirip, usul usul ve bazen Meriç’in kış zamanları aktığı gibi deli deli akışı içinde yüzmek, eğlenmek, yıkanıp arınmak istiyorum…

   Özellikle ölüm törenlerinde, mezarlıklarda herkeste birkaç dakika, birkaç saatliğine bir SESSİZLİK olur. Yüce ölümün karşısında korkunç bir duraksama: O kadar…

   Ölmemiş olmanın o muhteşem gururu, harika bir çalımla yine o korkunç ızdırap dolu yükleri olan düşlerin içine bırakır bizi; bile bile zamanı öldüre öldüre, her şeyi biriktirip ama bir türlü zamanı biriktirmeme fakirliği içinde, yürürüz; kendi saltanatımızın, yabanıl hayvanlar gibi çiş yapıp işaretlediğimiz yerlerin ihtişam duyguları içinde…

   Bütün ısrarımıza rağmen herhangi kurum, kuruluş bize birkaç yıl, beş on yıl zaman verebilir mi? Her şeyi satın alacak hale geldi, kurduğum düşlerin tamamını gerçekleştirdim diyen tanıdıklar var. Sordum nazikçe

“ Zamanı satın alabilir misin arkadaşım?” Boynunu büktü ve dürüstçe “Bir onu yapamam işte; bir onu yapamam…”

   Öyleyse, hepimiz zamanın tutsağı, kurbanı mıyız acaba? Öyle böyle, bağırış, çağırış, kusur, takdir, övünme, haykırma, kin, nefret; bol ışıklı saltanat, en pahalı markalar derken; hakiki kurbanların devamıyız…

   Bir gün, zamanı satın alabilecek hale gelirsek, en büyük servet sahipleri, okyanusların zengin duruşları gibi sonsuz mutluluk duyacaklarına eminim. Biraz daha, biraz daha kalıp yaşamak isteyeceklerdir yaşlı gezegenimizde; zamanı bile satın almış olmanın garip yalnızlığı içresinde…

Güven SERİN 



Hiç yorum yok: