İNTERNET
PAŞAKÖY’ÜN FLORENCE
NİGHTİNGALE’Sİ; AYTEN ABLA
“İyi sanat kendi
başının çaresine bakar” diye bir söz okumuştum. Bu sözden yola çıkarak;
“ İyi anılar da kendi başının çaresine bakar.” Sözünü ifade etmek,
Kaf Dağları ardında kalan; özümsenmiş ve erdemli anıların artık yerinde duramaz
halini, gün ışığına çıkma isteklerini de saygıyla karşılıyorum…
Paşaköy dediğim
yerin neşeli, huzurlu zamanlarını, bereketli topraklarını, Rumeli insanın
marifetlerini anlatacak, sürekli tekrarlayacak değilim. Muhtemelen 1970’li
yılların sonlarında Paşaköy’e gelen, iki katlı sağlık ocağına yerleşen Ebe
Ayten ablayı anlatıp aktarmazsam, yazı yaşamı bana öyle bir şamar atar ki
şaşkına dönerim…
Ülkemizin Yukarı
Fırat Bölgesi olarak bilenen Bingöl, yüksek dağları, sert esen rüzgârları ve
yedi bin yıl öteye uzanan uygarlık tarihi ve geçmişin önemli uygarlıklarına ev
sahipliği yapması nedeniyle de ayrı bir öneme sahip. Paşaköy’ün Florence
Nightingales’si Ayten abla bu topraklarda, sert, temiz, erdemli rüzgârların
esip gürlediği, karlarının aylarca kalkmadığı diyarın öz çocuğu-kızıdır.
Nasıl ki Florence
Nigttingale hemşire gencecik yaşta geldiyse İstanbul Selimiye Kışlası hastane
bölümüne, Ebe Ayten abla da öyle genç yaşlarda geldi Paşaköy’ün iki katlı sağlık
ocağının olduğu yere.
O zamana kadar kim
bilir kaç ebe, sağlık çalışanı görmüştü yüzlerce hane, yüzlerce insanı olan
Paşaköy? Hiçbir zaman Ayten abla’yı sevdiği, kabullendiği gibi kabullenmemişti
diğerlerini.
Paylaşamazdı Paşaköy
insanı Ayten ablasını. Birine misafirliğe gitse diğerinin gönlü kalmasın diye,
bir zaman sonra oraya da giderdi. Sesi, kendisinden önce ulaşırdı mahalleye.
Önce çocuklar sevinirdi Ayten Abla geliyor diye…
İngiliz yaralı
askerlere bakmak için İstanbul’a gelen 39 hemşireden birisidir Florence Nightingale.
Bir de lakabı vardı; Lambalı Hemşire diye… Gece gündüz, yorulmak bilmeden o
hastadan diğerine koşarmış…
Ya Ayten abla? Hiç
yorulmuş muydu her gün onlarca hastaya, yüzlerce soruya çare üretirken? Sanmam!
Bingöl’ün yüksek rakımı ve sert eser rüzgârlarında, iyi sınanmış topraklarında
test edilmiş ve mayalanmıştı onun ruhu ve bedeni.
Ayten ablanın ev ziyaretleri,
misafirlikten öteydi. Paşaköy’ün Ayten ablasıydı; olsaydı Paşaköy’ün kendi bandosu,
belki de bando eşliğinde gelecekti, sağlıkçı şenliğine, insanlara seslenişine,
çare üretip, gönül alışına müzik de, şarkılar da eklenecekti…
Ayten ablanın
misafirliğe gideceği ev sahibi kadın, günler önceden hazırlığa başlardı.
Meraklı komşular sorardı; “ Niçin yapılıyor bu hazırlıklar” diye. Ev sahibi
onur duyarak verirdi cevabı; “ Ayten, bizim Ebe Ayten gelecek” derlerdi,
evlerinin kapılarını açacak, çaylarını içip, gönül hoşluğu içinde onları
önemseyip sohbetlere sohbet ekleyecek diye…
Mustafa Kemal Atatürk,
savaş sırasında Çalıkuşu romanını okurken bulduğu tek bir gerçeklik vardı;
Öğretmen Feride nasıl biri? Dimdik duran, çalışma yaşamına idealizm yürekliliği
içinde katılan Feride, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet kurulur kurulmaz
özlediği Türkiye kadınıydı…
Ebe Ayten abla,
böyle yetişmiş, hizmet ettiği yerde, sorun, çelişkiler üretmek yerine
verebileceklerinin fazlasını verip, aynı zamanda sağlık ve kültür, sosyal hareketlerin
tohumlarını da ekmişti...
Bugünün sağlık
sektöründe çalışanların yorgunluğunu, bıkkınlığını görünce, zaman zaman
Florence Nightingale efsanesini hatırladığımda Ebe Ayten Abla gelir aklıma; sesiyle,
neşesiyle, yaptığı görevi, görev olmaktan öte efsane bir yere taşıyan o dik ve
erdemli duruşun Ebe Ayten ablası… Mevsimler, şiir, masal, mitoloji tadında
hatıralar adına minnet ile selamlıyorum Paşaköy’ün Florence Nightingale’sini…
Orhan Veli’ye
sorarlar ne iş yapıyorsun? O da şiirle, şiirin tok gerçekliğiyle cevap verir;
“ İşim gücüm bu benim; gökyüzünü boyarım/Her sabah, hepiniz uykudayken/Uyanır
bakarsınız ki deniz mavi/Deniz yırtılır kimi zaman/Bilmezsiniz kim diker/Ben
dikerim/Dalga geçerim kimi zamanda/Eh, bu da benim vazifem…”
Güven SERİN
4 yorum:
Ah böylesi insanlara hayranım, ne iyi ettiniz de paylaştınız.
Nasıl derler; kendine özgü,özgün bir ruh hali ve karakter; bende çok farklı,edemi ve mitolojik bir algı,hissiyat buluyorum böyle insanlarda.Teşekkürler...
Böyle insanlar hep olmalı. Mesela ben Çalıkuşu romanındaki Feride'ye de aşırı derece de hayrandım. İşin aşk kısmı bir yana, öğretmenlik aşkı çok güzeldi. Paylaşım için teşekkürler:)
Sanırım,yaptığı,yapacağa işe inanmak,yaşama tat ve tuz kattığı gibi,derin,anlamlı duygusal,edebi,felsefi izler,eserler bırakıyor geriye.Teşekkürler Beyda..
Yorum Gönder