3 Şubat 2022 Perşembe

MEHMET ALİ KARAKAŞ

 


Kamera,Güven Tekirdağ
                       MEHMET ALİ KARAKAŞ; BİR TEKİRDAĞ AYDINI

               ( Ab-ı türabın mehtap ile buluştuğu yere; TARSAL’a gidiyorum.)

 

  Uzun zamandır görmediğim bir başka aydın, Kenan Oflaz uğradı atölyeme. Her uğradığında olduğu gibi konular, Tekirdağ’ın mis kokulu bağlarının, meyve bahçelerinin, ahşap evlerinin akıp gittiği gibi, kendi içerisinde demlenerek geride değerli bilgiler, tatlar bıraktılar.

  Okuyan, gezen, gören, deneyim sahibi olan insanların görgüsü karşısında her daim saygı duymayı, onlara çok daha özenle yaklaşmayı sosyolojik, kültürel bir erdem kabul ediyorum. Kenan Oflaz bu seferde dolu gelmişti. Zihni, bilgilerin hatıralarıyla dolu insanların sohbetleri yeter ki doğal olsun. Kendiliğinden yaşanır şehri Tekirdağ’ın kadim anıları, nazikçe, gönüllüce güne davet edilir.

 Karakaşzadeler denirdi Mehmet Ali Karakaş’ın atalarına. Aile, ayakkabı imalatıyla ün salmıştı. Trakya’nın Türklere açılan kapılarıyla birlikte yerleşmişlerdi Güveçli ismiyle kurulan yere. Ve sonra, Mehmet Ali Karakaş gelmişti dünyaya. Onun sıklıkla Kenan Oflaz’a anlattığı anılarının en değerli ve anlamlı olanıydı sekiz yıl yapmış olduğu askerlik…

  Mehmet Ali Karakaş’ı, Tekirdağ’da yaşayan bu zarif ve görgülü insanı diğerlerinden ayıran şey neydi? Çok okuması mıydı? Çok düşünmesi? Nüktedanlığı mıydı? Vatanı için cepheden cepheye sekiz yıl yürüdüğü, ateş altında göğsünü siper ettiği miydi?

  Dünyanın bin türlü hali vardır. Bu hallerin en güzeli; yaşadığı ülkenin yanında yaşadığı şehri, kasabayı, köyü, mahalleyi sevmektir. Sevginin değirmeni işlemeye başlayınca ortaya çıkan ürünler, şafak vakti öten bülbüller kadar anlamlı işler, sesler, değerli anılar bırakırlar geriye.

  Güveçli’den Tekirdağ’a göç ettiklerinde Mehmet Ali Karakaş ve ailesi bugünkü Atatürk İlk Öğretim Okulu olduğu yere, iki katlı bahçeli bir ev kurdular. Ağacı, gölgesi, meyvesi, kuş sesleri, komşuları olan bir ev…

  Daha sonra ne oldu da bu ev okula dönüştü? Okul için en uygun yer olduğu düşünülmesi nedeniyle değerinin altında bir ücretle Karakaş ailesi yerlerini Milli Eğitim Müdürlüğü tasarrufuna bıraktılar.

  Mehmet Ali Karakaş, bugün Muratlı Caddesi Duygu Eczanesi sırasında duran viran ahşap binaların birisinde yaşadı. Sahile, TARSAL denen yere yürüyüşe çıktığında Vilayet önünü tercih ederdi. Orada bulunan iki heykel; Mustafa Kemal Atatürk ile Namık Kemal’in heykelleri karşısında durur, ilk önce Mustafa Kemal Atatürk’e, sonra da Namık Kemal Heykeli’ne selam verirdi.

  Hürriyeti ağzından düşürmeyen Namık Kemal’i, Cumhuriyet’i kurup, ülkeyi işgalden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla selamlamanın yanında içine işlemiş sevginin de anlatımıydı bu seremoni…

  Böyle törenlere çok rastlamıştı Kenan Oflaz. Usulca yaklaşırdı Mehmet Ali Karakaş’ın yanına;

-        Nereye gidiyorsun Mehmet Ali Amca?

-        Ab-ı türabın mehtap ile buluştuğu yere; TARSAL’a gidiyorum…

   Kenan Oflaz’ın er sorduğu vakit, bir Tekirdağ aydını, gizli şairi olan Mehmet Ali Karakaş’ın verdi cevap hep aynıydı;

  “ Su ile toprağın buluştuğu yerde; sahildeki mehtabı izlemeye gidiyorum.”

 Evinde yüzlerce, belki binlerce kitabı olan, ardında sekiz yıllık askerlik anılarıyla geçmişin yükü, kederden öte destansı bin öyküye dönüşen Mehmet Ali Karakaş, Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin geçtiği yerde söze; “ Hazreti Gazi” olarak başlardı.

  Geçmişin acılı, kederli kayıplarını bilenler bir İmparatorluğun ne hale geldiğini de, neredeyse vatanın her karışının işgal edildiğini de çok iyi görmüşler, tanıklık edip, postalsız ayaklarla siperden sipere, cepheden cepheye koşmuşlar…

  Şehirleri şehir yapan sadece coğrafya olmadığı gibi, yüksek binalar da, fabrikalar, kalabalıklar da olamaz. Şehirlerin öyküleri, taş, ahşap mimarileri, doğa ve tarih ile barışık halleri ve öncü, şairleri, yazarları, sanatçıları, zanaatkârları varsa; şehirler Homeros Destanı gibi dilden dile, milletten millete avuç değil, kucak açmaya devam edecekler…

  Bu çalışmamız, yıllar önce bu dünyadan göçüp gitmiş Mehmet Ali Karakaş’a bir selam-dua niyetine Namık Kemal’in bir sözünü edelim;

 “ Okumayı öğrenmek en güç sanattır. Âdemin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir.”

Güven SERİN  

  


2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Ne ilginç, ne hoş insanmış. Mekânı cennet olsun. Geleceğe belge gibi bir yazı yine. Kaleminize sağlık!

GÜVEN SERİN dedi ki...


Böyle değerleri öğrenince,yaşamın derinliğini,antik kentlerde farklı bir eser bulan arkeolog sevinci yaşatıyor insana..