2 Şubat 2022 Çarşamba

KAHVE KÖŞESİNDE FAZİLETLİ BİR İNSAN

 


                                                   Pallum Çavuş

                              KAHVE KÖŞESİNDE FAZİLETLİ BİR İNSAN

                                                 ( Yabancı )

   Ne değerli bir sözdür; “ Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz” Akıp gelir geçmiş zamanların içinden; bu zamana kadar uzanır; kucaklar insanı insanlığın hatırına… Para ve imanın anlatımı karşıtı gibi gerçek sevginin, asaletin kimde olacağı da en kritik zamanlarda, belki de en dibe vurmuş zamanlarda belli olur…

   Bilirsiniz, her şey yolunda giderken bir sürü kuru, içi boş “ Hal-hatır” sormalar olur. Ya, şartların değiştiği, kayıpların arttığı, bulanıklığın çoğalıp, ağırlıkların çöktüğü zamanlar? Erdem, dik duruş, sağduyu, yüksek karakter tam da bu zamanda belli eder kendini; usulca; pis gururdan arınmış, korkunç batıklık kokan çalım atmalar-dan sıyrılmış bir şekilde…

   Akçeşme’de sıradan bir gece vaktinde Sabuncu çayhanesinde tanıdıklarla birlikte sohbet etmekteydim. Yaşar, huzur içerisinde bulmacasını çözmekle meşguldü. Erdal Sabuncu, müşterilerine çay getiriyorken, ayaküstü hal hatır sormanın becerisi içerisindeydi. Ahmet Sabuncu, yeni yitirdiği eşinin acısını, kadersel bir destan içerisinde taşıma gayretinde selam verip geçti kendi masasına.

   Biraz ötemde, sobaya yakın olan yerde Yakup oturuyordu. Hani, şairin dizelerinde dile getirdiği Yakup;

   “ Daha hiç çağırılmadım

Biri olsun ‘Yakup!’ diye seslenmedi hiç

Yakup!

Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım”

   Masada oturan arkadaşlara çay söylerken yaşamı boyunca bir kez “ Yakup” diye seslenilmemiş kendi halinde tüm masumiyetini koruyan Yakup’a da bir çay söyledim. Ve ilk kez konuştum, yaşamı boyunca seslenilmemiş Yakup ile. Tane tane, çocuk mahcubiyetinde ve biraz bekledikten, belki de lafını demleyip mayaladıktan sonra konuşuyor, cevap veriyor; dosdoğru, apaçık…

   Boyu bir seksen, yaşı yetmişe yaklaşmış birisi girdi kahvehaneden içeriye. Bir yıldan beri akşamları gidip geliyormuş Erdal Sabuncu’nun kış günleri sıcak olan kahvehanesine. İsmi,”Yabancı” olarak çağrılıyordu. Nereli olduğunu kimse sormamış; birkaç Türkçe sözcükten başka bir şey bilmeyen yabancı küçük masaya, sobanın kuzey kısmına oturdu.

   Göz göze geldik yabancı denilen kişiyle. Sonradan masamıza davet edince öğrendik isminin Pallum Çavuş olduğunu. Müslüman Arnavut vatandaşıydı. Hangi suçu işledi bilinmez, iki yıldır açık cezaevinde cezasını çekmekteymiş. Covit–19 yüzünden onun gibi mahkûmlara izin verilmiş. Ellerinden pasaportları alınmış, dışarıda olun, içerisi yeterince kalabalık deyip salınıverirmişler Tekirdağ şehrinin içine.

   Pallum ile göz göze geldiğimde gürdüm ruhundan dışa vuran erdemine. Suçu ne olursa olsun, bakışlarında en masum çocuğun bakışı, en soğuk güne dokunan güneşin aydınlığı vardı. Yakup ile birlikte ona da çay söyledik. Derdini, kıt olan Türkçesi ile anlamaya çalıştık.

   Gördük ki Arnavutluk’ta kimsesi yokmuş. Ne arayanı ne de soranı vardı, Türkiye’de, Tekirdağ’da yarı açık cezaevinde cezasını çekerken. Şimdi dışarıdaydı; kaderiyle, daha önce yüzleştiği gibi kim bilir kaç yüzleşmenin içerisinde, malı mülkü yerinde, banka hesapları sağlam olanların bile yüzündeki huzurdan daha büyük, daha insanca bir huzur içinde çaresizliğini anlatırken bile fazileti haykırıyordu…

   Sevilalı Keşiş, sığındığı mağarasının duvarına şu sözleri kazımış;

   “ Öyle bir tapınak inşa edelim ki, bizi deli sansınlar!”

   Arnavut Pallum, öyle bir tapınak inşa etmişti ki, bir lirası yokken cebinde, yaşamın içinde kalmak için günü camilerin yakınında, yardımseverlerin kıymetli tercihlerinde zorluyordu insanın insanlık yolculuğunu. Eline geçen birkaç lirayı, yine çevresinde gördüğü garibanlara dağıtıyormuş, onu yakından tanıyıp bilen;  “Bu adam çok iyi bir insan; bana kötü deyin ona demeyin!” diyen büfecinin tanıklığını da dinledim birkaç gün sonra…

  Ne anlatmak istiyordu filozof Augustinus;

   “ Cahilliğim yüzünden bu sorular akılımı iyice karıştırıyordu, hakikatten uzaklaştıkça hakikate eridiğimi sanıyordum. Çünkü bilmiyordum ki kötülük yoktur, kötülük denen şey sadece hiçbir iyi kalmayıncaya kadar iyilikten mahrum kalmaktır.”   

 Güven SERİN 

 


2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Ne hayatlar, ne hikâyeler...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Fazlasıyla,gökteki yıldızlar kadar çok; teşekkürler..