5 Mart 2021 Cuma

SÜTANAM ve GÜLSÜM NİNEM NEDEN MUTLUYDULAR?

 

İnternet


              SÜTANAM ve GÜLSÜM NİNEM, NEDEN MUTLUYDULAR?

 

   Sütana olarak seslendiğimiz insan gerçek manada sütanne-miz değildi. Büyük amcam Yusuf’un eşiydi. Ak ten ve ak yaşmak ve tülbent kullanır, kendi saygın otoritesi içerisinde mutlu, huzurlu bir yaşam sürerdi.

   Rahmetli amcam öldükten sonra Hacca gitti. Birden fazla Hac vazifesini yerine getirdi. Belki de yaşlı oluşunun kısıtlı yaşam alanını kendince geliştirme, yenileme vazifesi de bu maneviyat düşüncesiyle birlikteydi…

  Hacı sütana Azize'nin eltisi Gülsüm Ninem de fazlasıyla mutlu ve huzurluydu. Birbirinin oldukça zıttı olan iki elti. Ninem, şafakla başlayan hareketi severdi. Ahırda bekleyen hayvanlar onun evlatlarıydı. Aç ve susuz bırakılamazdı. Bet ve bereket olması için de o büyük kumlu, tozlu ev önü her sabah çalı süpürgesiyle süpürmeli temizlenmeliydi...

  Bu sebeplerden dolayı ninemin ak teni yerine kara bir esmer teni vardı. Ak elleri yerine nasırlı, marifetli elleri vardı. Hasır ve kilim dokur, yapağı işlemek, onlardan ip ve çorap örmek da onun sevdiği işlerdi. Otoritesi önce torunları tarafından delinmiş, sevgiyi şımartmayla yoğurmuş ve üzerine aldığı onca yükün altında ruhen ezilmemiş bir kadındı Gülsüm Ninem…

  Sütanam, otoritesini her daim korumuş, bir saray sultanı gibiydi. Yerinde konuşur, yerinde çıkışır ama insan denen canlının sosyolojisini, psikolojisini yüksek öğretim görmüş bir insan gibi bilir anlar ve ona göre davranırdı.

  Gittiği her Hac vazifesi dönüşünde bütün mahallelinin yüzü gülerdi. Genç kızından, evli kadınına, yaşlı insanlarına kadar! Bizler; biz çocuklar da öyle. Bilirdik ki sütanam, binlerce kilometre öteden, hiç kimseyi unutmadan, ayırt etmeden, bütün mahalleliye bir şeyler; hediyeler getirmiştir…

  Öyle de olurdu; zemzem suları içilirdi bolca; sevap ve tekrar bir araya gelme niyetine. Tespihiler, seccadeler, kahve fincanları, takkeler, yüzükler, esanslar; kişilerin rütbesine göre; bütün mahalleliye hediyeler verilirdi Hacı Sütanam tarafından.

  Benim ilk hediyem; siyah ve mavi renkleri olan bir takke-bereydi. Nasılsa başıma çok güzel uymuştu. Ne bol, ne sıkı! Bütün kış boyunca başımdan eksik etmediğim Hacı süt anamın getirdiği başlık; ne de güzel ısıtmıştı; o günün sert poyrazının ıslık çalarak dövdüğü Paşaköy insanı-çocuğu olan beni…

  Yaşamımda yer alan iki insanı andım ve buraya taşıdım. Sadece eskileri hatırlamak ve anlatmak değildir niyetim. En sonunda ABD’de yapılan bilimsel bir araştırmayı da bu çalışmam ile birbirine bağlayacağım.

  Bir üniversitenin yetmiş yıldan fazla süren bilimsel çalışmasındaki esas amaç; Mutluluğun Sırları! Daha zenginler mi? Daha fakirler mi? Orta Haliller mi? Filanca üniversiteden, filanca mevki elde edenler mi? Daha mutlu olacaklardı?

  İki eltinin de iki farklı yaşam biçimi sonucunda gözlemlerim şunu gösteriyor. Sütanam da yeterince mutluydu, onca didinme, kaçınma ve onurlu yoksulluğu içinde Gülsüm Ninem de. Neydi onların ortak noktası?

  ABD’de bir üniversitede bir ömür boyu yapılan araştırmanın sonucunda ortaya çıkan şeydi; insan ilişkilerini iyi biliyorlardı. İnsana düşkündüler. Vermeyi, sevindirmeyi, mutlu etmeyi çok ama çok iyi biliyorlardı…

  İşin sırrı ne kadar basit… Bunca mülkiyet, siyaset, eş-dost, akraba kavgasının hemen hemen altında yatan şey; sevmemek, vermemek, diğer insanları yeterince düşünmemek…

   İnsan olmak ne kadar basit şey… Mutlu etmenin karşılığı olan en onurlu, en pahalı şey; MUTLU OLMAK…

  İstiyorsanız eğer sağlam bir mutluluk; bütün koşulları kaldırın artık. Eğer, ama fakat o öyleydi, böyle demişti! Geçin bunları bir kalemde efendim; geçin; zaman hiç kimseye acımaz; herkes kendi varlığını, bir yudum yaşamı fark edene, tatmin olana kadar geçiyor ömürler, kaybediliyor bir kez kaybedilmiş olan o, en değerli mutluluklar ve saygınlıklar…

Güven SERİN 



4 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İnsan'la, insan ilişkileriyle ilgili harika bir yazıyı zevkle, sindirerek okudum. Eşimin doğduğu köyde, onun yakınlarında da çoktur böyle nev-i şahsına münhasır güzel insanlar. Anadolu2nun eli öpülesi insanları. Gençlerin onlardan öğreneceği ne çok şey vardır.
Yüreğinize sağlık.
Esenlikler dilerim.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Çok teşekkürler Makbule Öğretmenim; şimdi,çoktan anılarda kalmış görünseler de yazı sanatıyla tekrar bizi olumlu manada etkilemiş olan bu güzel değerleri güne davet etmenin onuru çok güzel; selamlarımla...

Zeugma dedi ki...

Ne güzel anlattınız. Benzer kadınlar tanıdım ben de. Akrabalarımız arasında herkesin ''Sütana'' diye adlandırdığı nur yüzlü biri kadın vardı. Bir de Fatma ninem. Bahsettiğiniz o sır, onlarda da mevcuttu. Maddiyata önem vermezler, azla yetinir, her şeyden önce insan severlerdi. Fatma Ninem çayı çok severdi. Öyle ki bir keresinde ''Gece yatmadan önce 'sabah olunca çay içeceğim diye sevinirim'' demişti. Sevinç ve mutluluk ölçütleri bu kadar basit olan her daim güleryüzlü kadınlardı her ikisi de.
Mal-mülk, makam hepsi boşuna. Dünyayı sevgi kurtaracak aslında ama çok az kişi bunun farkında. Kaleminize sağlık Güven Bey.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Bütünü olduğu gibi söylemişsiniz Zeugma; " saf sevgi " neredeyse atölyede her gün konuştuğumuz konulardan; gelen konuklarımın en nazik olanı bile; " filancaya filan zaman yardım etmiştim de bana iyi davranmıyor veya ihanet etti" sevgiyi ticaret malı görürseniz,o size hiçbir zaman şans vermez,çünkü ihaleye başkası girmiş sizden daha fazla vermiş olabilir...Selamlarımla; Fatma Nineniz sanki bir çay içiyordu yazınızı okurken; gülümseyerek,hafif mahcup bir çocuk gibi...