9 Ekim 2020 Cuma

ŞAN ve ŞEREF ÖLDÜ

 




                                                   ŞAN ve ŞEREF ÖLDÜ

   Gelenek ve görenekler hızla değişiyor, yaşam biçimleri, yaşama ait alışkanlıklar da öyle. Bunca milyon yılı geride bırakan insan, bütün değişimlerden sonra yine de insanı arıyor. Geleneğin, göreneğin, alışkanlığın içinde bulduğu bir parça sevginin ve saygının olduğu yerleri özlüyor…

    “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir “ felsefesin yerden göğe kadar haklı sayılsa da, başka bir düşünce üzerinde durmak istiyorum. İnsanın; toplumların özümseyerek, hazırlık yapıp, önlem alarak değişmesini anlarım. Ama savrularak, yitip giderek, küçük kıyametleri yaşayarak değişimi anlamak için akademik çalışmalar yapılmalı ve ciddi önlemler alınmalı; savrulmadan geriye kalacak gençliğimizi kurtarmak adına.

   Çevremde; parklarda, çay bahçelerinde ve yakınında olduğum insanlardan sıklıkla duyduğum bir yakınma; dert yanma biçimi; “ Yakın tanıdığımın oğlunun-kızının düğünü-nişanı olacak; o bize küçük altın takmıştı. Onlar taktığında çeyrek altın 200 TL idi. Bende ancak 200 TL takabilirim.”

   Görünen o ki; sosyal ve ekonomik hayat; geleneği, göreneği zorluyor. Hatta her an kapının dışına def edebilir… Bu söylemlerdeki insan davranışları içinde ciddi acıları, hüzünleri de taşıyıp anlatıyor. Durumu kötü olanlar; davetli olduğu düğüne-nişana bile gitmemenin çaresini arıyor, bir hastalık; mazeret üretiyorlar…

   Bu davranışların, sosyal çürümenin, gelenekleri ezip yok etmenin biraz üzerine eğilmiş olsak, şunu göreceğiz. Bizler, yani büyük çoğunluk; geleneği de, göreneği de yanlış anlamış ve yanlış uygulamışız…

   Yapılan düğünler, nişanlar; kısacası mutluluk törenleri; eşin, dostun, hısım-akrabanın; konu-komşunun bir arada olması ve mutluluğu paylaşmasıydı. Ve imkânı olan, kendi imkânları ölçüsünde getirebileceğini getirmesi üzerine başlamış olan bu görenek, en sonunda boy gösterisine; kısasa kısas; “ Ben ne taktıysam benim düğünüme gelenler de aynısını takacak! “ anlayışına-baskısına dönüşmüştür.

   Düşünsenize, oğlunuzun, kızınızın düğününe çok zengin birisi, bir ülkenin kralı ve kraliçesi geldi. Zenginliklerine yakışır paha biçilemez bir elmas taktılar. Sizin aynısından takamayacaklarını bile bile, sizin mutluluğunuza ortak olmanın yanında, destek olmaktır kral ve kraliçenin amacı. Siz, aynısını isteseniz de onun oğluna, kızına yapamayacağını bilmesine rağmen; zorlamaya başladınız an; geleneği, göreneği de yıkmaya, çürütmeye başlamış oluyoruz.

   Bir yakınımın oğlu, fabrikatör kızıyla evlenmişti. Onlarla eşit görünsün diye bir sürü mal-mülk sattılar; sırf; eşe-dosta ve dünürlerine denk olsunlar diye. Ve bu yakınım sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu bu yarışın, sosyal trajedinin içerisindeysen; “ Oyun böyle oynanır; ne yapacaksın; satıp-savıp insan içine çıkmalıyız.”

   Hâlbuki fabrikatör ikinci kuşaktı. İnsan halinden anlayacak birisi. Üstelik tanıdığımın memur olduğunu, ne kadar emekli maaş aldığını da pekâlâ biliyorlardı. Sonuç ne oldu? Oyun bir süre sonra bozuldu; o kadar denk düğün yapalım, para harcayalım demelerine rağmen; birkaç yıl süren evlilik; kötü bir sonla bitti…

   Kusuru her daim geleneklerde-göreneklerde aramayı bırakmanın zamanı geldi. Tamam, değişim zaten kaçınılmazdır. Fakat meşhur o sözü hatırlatmak isterim; Mevlana Celalettin Rumi’ye ait; “ Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol! “ Bu sözleri yaşama;  eyleme, pratiğe geçirdiğimiz an, yoksulluk, yetmezlik de kendi kendine geri çekilmiş olacaktır…

   Zoraki yaşam hiçbir zaman kültüre-huzura dönüşmüyor. Zorlanarak yapılan her işte olduğu gibi; “ Zorla koyunlara getirilen köpek kurt getiriyor.” Ve her daim yükseklerde aranan mutluluk ve huzur; asla böyle olmadı, olamaz da. İnsanın yüceliği, basitlikte, sadelikte gizlidir.

   Bu anlatılanları daha iyi anlamak için size Şekspir’in ( W. Şhakespeare ) önemli bir kahramanı; Macbeth’in haykırışıyla veda edeceğim;

  “ Bundan bir saat önce ölüp gitseydim, mutlu bir hayat sürmüş olurdum. Çünkü bundan sonra benim için, her şey boş artık bu yalan dünyada. Her şey bir oyuncak sadece; şan ve şeref öldü…”

   İhtirasları, korkunç ve aşırıya kaçan bir insanın; insanlık dramıdır Macbeth’in düştüğü durumu. Bir dehanın-SANATÇININ sonsuzun kapısını aralama becerisi-ustalığı eseridir de aynı zamanda…

Güven SERİN 



Hiç yorum yok: