10 Mayıs 2019 Cuma

GÖRÜLME KÜLTÜRÜ






                            

GÖRÜLME KÜLTÜRÜ
---------------------------------

  Çağımızın hastalığı mıdır, yoksa başka çağlara geçiş için alınması gereken bir bilet ve kurban törenlerine hazırlık mıdır?

  Hilal Bebek bu iş üzerine; Görülme Kültürüne ciddi emek harcadığı, çok değerli tespitlerini kendi köşesinde işlemiş. Üstelik enine, boyuna ve derinliğine kadar…

  Uslanmayı her daim ilahi adalet veya doğanın doğum sancılarına bırakmış olan insanlık; her yüzyıl veya bin yılda bir; kendi kıyametlerini, savaşlarını yaşamış ve yaşamaya devam edecek gibi…

  Teknolojinin nimetlerini kullanırken, külfetlerine yenik düşmek; yarışa başlamadan kaybetmek anlamına geliyor. Bir işin, balın mülkiyetiyle birlikte, onun esiri olmak; esaretin prangalarıyla ödüllendirilmek, loş ve nemli yerlerde kürek çeken; forsalar-kürek mahkûmiyetine zincirlenmek; zincirlere vurulmak anlamına da geliyor.

 Hilal Bebek, köşesinde ki çalışmada; Görülmenin, yaşamın önüne geçmesini iddia etmesi, boşuna veya bir kuşku olmaktan çok öte geçti.

  “ Yankılar üzerinden sesimizi duymaya, yansımalar üzerinden yüzümüzü görmeye çalışıyoruz. Oysa elimizi götürsek yüzümüz, içimize dönsek sesimiz bizde.”

  Resim çekme; yani görülme, beğenilme ihtiyacı? Bu ihtiyaca, alışkanlığa veya hastalığa tutulmuş olanlara yakından bakan Hilal Bebek, bu ihtiyacın bazı kişilerde her şeyin önüne geçtiğini söylemesi boşuna değil…

  Hayalimizdeki, düşlerimizde, gönüllerimizde ki ünlüler, ulaşılmazlar, mitler ve ebediyeti kontrol eden büyük yaratıcı; sanki insana ayrı bir yetki vermişçesine; en değerli zamanları, en hakiki anları bir yerlere hapsetmek veya son derece gelişmiş telefonumuzun, bilgisayarımızın hafızasına yerleştirmek için muhteşem çabalar harcıyoruz.

  Dokunmadığımız, öyküsünü bilmediğimiz nice mekânı, doğa parçasını ve insanı, insanları çektikçe çekiyor, gönül, hafıza deryasının bütün limitlerini zorluyoruz. Niçin? Bütün bunların sanatsal, sosyal, psikolojik ve kültürel karşılığı nedir?

 Daha fazla beğeni alan fotoğraftaki doğa parçasını daha çok korur hale mi dönüşüyoruz. Daha çok kendimizi öne çıkartıp, sayısız, sınırsız dostlarla birlikte ırmaklar kadar çoğalan huzur, şenlik, sağlık mı kazanıyoruz?

  Sanırım; hiçbirisi! En geliştirdiğimiz yerlerimiz; parmaklarımız! Daha hızlı yazıp, çekip gönderiyoruz. Boşluğa, bilinmezliğe teslim edilen; sanki hiçbir zaman ulaşamayacakları adreslere binlerce, milyonlarca fotoğraf ve alıntı yazı…

 21. yüzyılın ilk yarısı ülkemiz insanını zengin, refah ve daha çok huzurlu olacağız diye daha çok tükettiği, daha çok mal, mülk ve nesne, obje edindiği dönem olma özelliğine de sahip oldu. Daha fazla; antidepresan! Daha fazla uyuşturucu! Daha fazla iş kazası, kadın ve çocuk ölümleri! Ve daha fazla; göçler, küskünlükler, mal-mülklerin yer değiştirmesi…

 Tüketmenin soylu meziyet haline gelmesi; en hakiki, bilgili, görgülü insanla bile daha lafın başında kendi gittiği mekânı, yediği yemeği öne çıkartıp, senin kültür kalene bir gol çekip, senin taraftarın olan, gözlerinden, sesinden, soluğundan medet umması; ayrı bir gariplik…

  Israrla şu denklemi; dengeyi duymaya çalışıyorum. Bütçe yapmak; dengede ve dengeli yaşamak; ekonomik, kültürel, sosyal ve eğlence anlayışına kadar, hemen her şeyde…

  Tanıklık ettiğim nice durumlarda; hep daha fazla kazanma adına; mülkiyetçi, güç sahibi olma peşinde, daha az tüketme, daha hoşgörülü, ağır, özümsenen bir yaşam; ne çok uzak ve lüks geliyor bizlere.

 Ne büyük bir kayıp…

  Son sözü; Hilal Bebek söyleyecek;

“ Bu devrin insanının derdi, bu kadar ‘yutmaya! Çalışırken ‘çiğneyememek’,böylesi ‘kalmaya’ çalışırken ‘dokunamamak’,bu derece ‘sahip olmaya’ çalışırken ‘kaçırmak.”

 
Güven Serin  


2 yorum:

deeptone dedi ki...

e böyle olduk artık. instada mutlu görünme isteği dönemi :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Yer gök;çekim,selfi ve sırıtmalar:))