12 Mart 2019 Salı

YETERİNCE GENİŞ BOYUTLU YALNIZLIK


Bu çalışma,iki dostun anısına,yüksek duyguların aziz
hissiyatı içinde,onlara adanmıştır;

Ahmet Cemal ve Erdal Öz'e...



                        YETERİNCE GENİŞ BOYUTLU YALNIZLIK


  

    Ahmet Cemal’in yalnızlığı sığınılan bir liman görmenin yanında üretim atölyesinde daha çok iş yapma fırsatı da kabul ediyordu. Bu yüzden, evini, neredeyse tamamını atölye haline getirmişti. Aradığı, istediği tek şey;”geniş boyutlu bir yalnızlık”


  Böyle bir zamanda Goethe’nin “Yarat Ey Sanatçı” eserini çevirmeye hazırlanıyordu. Tüm yaşamı boyunca yeterince geniş boyutlu yalnızlığa sığınmış olan Ahmet Cemal, bu sefer limanını dışına çıkacaktır.

  Moda Oyun Atölyesinin antre-giriş cafe’si uzun zaman geçireceği, dizüstü bilgisayarı ve sözlüklerini bir süreliğine bu dış mekana taşıyıp başka bir arayışa girdiğini de göreceğiz. Goethe’nin Şiirleri, Roma Ağıtları, Akhilleus bu kitaptadır. Ve Ahmet Cemal, bir kez daha Goethe’nin huzuruna çıkma cüretini, Goethe sevgisi ile yan yana getirir. Heyecanı, isteği büyüktür.

  Belki de Goethe’nin sıra dışı hayatında kendini bulur. Kendi içine kapanıklığı, her daim kendine yürüyüşü Goethe’nin şen şakrak ve yaratıcı felsefesinde, dinlenmeye çekilmesiyle eş hissediyordur.

  Bu yüzden Goethe’in Faustu’nun trajedisi, bugünün insanının da trajedisi olduğunu kabul ediyor;”akılcılığın, kuşkuculuğun, gerçekliğin” trajedisi olarak görüyor. Faust’un yanında bulunan şeytan; Mefisto; “kötü” olmadığı için, onun akılcılığına, neşesine ili duyuyor; hatta hayranlık…

  “Faust” onun güzünde; “Bilginin iktidarı uğruna ruhunu şeytana satma” işidir. Aslında bu “satma” işi, öteden beri tekrarlanan, evrimin elinde ki en büyük kozdur da. İnsanın yükselme, gücü elinde toplama ve ölümsüz gibi; yarı tanrı kılığına bürünme sahneleri; hep tekrarlanır oldu.

  İnsanın yazgısı böyle olmalı; farklılıkların, acı ile sevincin birlikte var olup ileriye, dönüşüme katkı verme başarısı. Tam olarak hiçbir şey trajedi değil, dünyanın, evrenin ve diğer canlıların gözünde. İnsanın yarattığı kavramlara boyun eğmesiyle her şey, insanın kendi şahsi isteğine göre anlam bulup acı veya sevin yayıyor.

  Bir taraf acıyla, yoklukla tanrıya yaklaşacağına inanıp buna göre, binlerce yıl, kendi içsel mutluluğunu yakalamışken, bir taraf daima zenginlikle yakalayacağı bir ölümsüzlük peşinde, sürekli kurban verme telaşı içinde; en büyük kandırmaca oyununu oynuyor.

  Ahmet Cemal ile yollarımız tam olarak dört beş yıl önce; Hermann Broch’un Vergilius’un Ölümü eserini Türkçeye çevirmesi ve burada yazdığı; Giriş yazısında kesişti. O büyük destan için kırk yıl kadar bekleyişi, korkuları, mahcubiyeti, edebi ve sosyal yalnızlığı; aynaya baktığımızda her iki insanın yüzlerinin; hüzünlü şövalye Don Kişot’a benzeyişi, onun izlerini takip edeceğim anlamına geliyordu.

  Ahmet Cemal’in yaptığı çeviri; Yarat Ey Sanatçı, bittiği an şöyle bir not düşer; “ Yarat Ey Sanatçı kitabının ortalarına vardığım sırada, tanıdığım ender ‘adam gibi adam’lardan olan, yirmi yedi yıllık dostum, çeşitli çeviriler imin ve neredeyse tüm telif kitaplarımın yayıncısı, ‘kendisine telefonda tek ağlayabildiğim insan’ Erdal Öz’ü kaybettim.

  Bu çeviriyi, onun bende hiç solmayacak olan anısına ithaf ediyorum…”

  Dostluğun büyüsü, birbiriyle bütünleşmiş oluşu; ticari, siyasi kaygılardan geçip, başka bir boyuta gelmesi; imrendirici değil mi? Ağlanabilecek, hatta sıradan konularda konuşabilecek kaç insan var çevremizde?

  Ve yine değişmez olan tören başlıyor; bize bırakılan patikalardan yürümek; mola yerlerinde durup dinlenirken; edebi ruhların, esin perilerinin neşeleriyle, şarkılarıyla şenlenmek. Dünyanın derinlerinde büyük inlemeler, insanın inleme ve acı törenlerini bastırmaya yetmediği insan zamanlarına saygıyı yine en güzel yöntemle; yazı sanatının eylemiyle yapmak; yaratıcı olana, yaratma hevesiyle biraz daha yakın olmak…

 Güven Serin 




6 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Hayatın içinden, düşündürücü, duygulandırıcı bir yazı. Bazı insanların hayatındak gizleri, onu yyitirdikten sonra daha iyi çözümlüyoruz.
"Kendisine telefonda tek ağlayabildiğim insan ' Erdal Öz'ü kaybettim."
Bu cümle beni bir düşünce labirentine soktu, uzun süre çıkamadım.
Yitirdiğimiz her iki değeri de saygıyla, rahmetle anıyoruz.
Emeğinize sağlık.

Esin Bozdemir dedi ki...

Değerli kalemler. Yalnızlığı iyi bilen, ince ruhlu, zarif ve derin insan; Ahmet Cemal. Ve tarihin kanayan yaralarına cesaretle dokunan, duyarlı, cesur yürekli, usta kalem; Erdal Öz. Saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Sevgili Makbule Öğretmenim; aynı cümle;beni de bu çalışmayı yapmaya itti.İnsan hissiyatının,yalnızlığın bir nebze edebi dünya ile dengeleneceği ama yine insana insan gerekli olduğu gün gibi ortada;Teşekkürler..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Sevgili Esin;güzel yorumlamış ve selam etmişsin;evet,ince ruhlu ve zarif insanlar onlar;edebi ayrıcalık eşiğinden geçmiş ve artık,okuyucunun başka yazarların peşlerinden gidecek ölümsüzler kervanına katılmış olan güzel insanlar...Teşekkürler

deeptone dedi ki...

çok severim ikisini deee, öz kitaplarını okuduum, ahmet cemal ne önemli yaa çevirmen olarak daaa yazar olarak daaaa :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Evet Deep;her aşamada önemli saygınlıklar,eserler ortaya çıkartmışlar.Onların varlıkları,insan edebiyatı takip ettiği sürece her daim karşımıza çıkacak;vazgeçilmez bir doğal çağrı ve buluşma içinde:)) Teşekkürler Deep..