30 Ağustos 2018 Perşembe

GÖLGELER DANS EDİYOR





GÖLGELER DANS EDİYOR
-------------------------------------

  Ağustos zamanı, aynı zamanda rüzgârların da çalım satıp, acemi tatilcileri denizin puslu görüntüsü ve dalgalarıyla kaçırma zamanıdır.

 Bilenler bilir; Ağustos’un rüzgârlarının bir süre sonra yatışıp, nezaket ve sükûnetle yola devam edeceğini; pastırma zamanına kadar nice neşeli günler, geceler geleceğini…

  Oturduğum çınarlar beşik gibi sallanıyor; güneyden kuzeye, doğudan batıya. Hava koridorunun en etkili olduğu yerde, çınarların altında bile sıcaklığın, basıncın baskısını yaşıyorum. Beş on dakikada bir konum değiştirerek serinlemeye, gölgelerin izinde gitmeye çalıştım.

 Durmuyor gölgeler; güneşin ışınları, rüzgârın enerjisi ve ortaya çıkan çınarların cümbüşü; fışırtıların masalımsı gündüz korkuları yaşanıyor sanki! Fox ismi verilmiş küçük boylu hangi cinse ait olmadığım bir dişi köpek; Israrla yeni huy edindiği çıplak ayaklarımı yalıyor. Sanırım onun ifadesiyle bir sevgi gösterisi…Laf aramızda,köpek salyası iyileştirici ve onarıcı etki yapıyormuş…

  Fox’un bütün sıcakkanlı canlılarda olan bir yapısı var; sevgiye, samimiyete olan muhtaçlığı… İlk bakışta bu sevgi için benim rüşvet verdiğim sanılır. Her daim onun için yanımda taşıdığım bir küçük şeker vardır. Canı çok isteyince inanılmaz oyunlarla o şekeri muhakkak alır.

 Çınarların, denizin olduğu bu yere sık gelirseniz, küçük köpeğin davranışının gölgeler gibi değişken değil, çok istikrarlı ve anlamlı olduğunu göreceksiniz. Yüksek yoğunluklu müzikten, silah atışlarından oldum olası korkar ve kaçar. Ona el uzatanlarla oynamayı, özlediği insana dili, gözleri ve patileriyle sarılmayı çok sever. Üstelik ona hiçbir zaman şeker vermeyen İlyas Beyi de önemser ve ona yine ayrı bir duyu, sevgi içinde yaklaşır.

 Çınarların altında ki gölge oyunları; binlerce; ışığın, yaprağın ve rüzgârın değişmez dans ve saltolar…

 Gölgeler o kadar çabuk ki; büyük bir oyun ve şaşırmaca içindeler. Hangi gerçek oyun, insanı şaşırtmaz ki? Kadınların erkeklerle, erkeklerin kadınlarla oynadıkları büyük yaşam oyunları; her daim yaşamın içinde olan, ticaret, siyaset, inanç biçimleri…

 W.Shakespeare, bütün bu oyunların oyuncularından beslenerek yazmıştır tiyatrolarını. Venedik Taciri, Kısasa Kısas, Hamlet; hepsi kıymetli insan davranışları, huyları, karakterleri, alışkanlıklarıyla ve aşırılıklarıyla dolu; süslüdür.

  Rüzgârın, hatta rüzgârlar demeliyim; sıkça yön değiştirerek kabartıyor az ötede ki denizi. Çınarlar ise, doğum sancıları çeken canlılar gibi, kurumuş yaprakların birbirine değen gamlı, korkulu hışırtılarıyla koşuyor gölgelerin peşinden.

 Carventes’in kahramanları nasıl koştuysa; iyiliğin, erdemin, saflığın ve enayiliğin peşinden; bugünün insanı da öyle koşuyor kendi huylarının, karakterlerinin ve aşırılıklarının peşinden.

 Yine aynı; iyi sanatçılar her daim malzeme bulacak kadar zengin bir dünya bahçesi; insan ve insancıklar; erkek ve kadınlar; muazzam dünyanın, akla hayale gelmez sanılan basitlikleri… Kıl aldırmayanlar burnundan, yüzü yere düşenler; menzile erişemediğini sandıkları için ve Afrikalı mitolojisinden fırlayan kötü tanrıça gibi, her daim iyiliğe, gelişime, güzele tutunmuş erkeklerle çiftleşerek ölümsüzlük formülünü arayan ruhlar…

 Küçük boylu dişi köpek; Fox; oynuyor benimle; yalıyor, kokluyor ve ayrılış zamanını her daim kendi belirliyor. Montaigne kedisiyle oynarken sıklıkla, ne malum; kedimin de benimle oyun oynamadığı, düşüncesine bir gönderme yapıp; kendini oyuncu sanan, her daim oyuna kurban arayan safdilleri de ortaya çıkartmak için yazıyorum; ne malum, seyirci de sizinle oyun oynamadığı; yarı tanrı kılığını bırakma zamanı gelmedi mi?

 Gölgeler bir acayip dans ediyor. Binlerce yaprağın sağa sola, yukarı aşağı giden ve tekrar geri gelen gölgeleri.

 Güven Serin 




2 yorum:

deeptone dedi ki...

oh çınaraltı en güzelii :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



Sanırım:))