17 Mayıs 2018 Perşembe

BENİMLE AYAKTA DURUYOR; KIYAMAM!




BENİMLE AYAKTA DURUYOR; KIYAMAM!
-----------------------------------------------------------

  İnsanın, insanlığın ve insanımızın yazgısı; kıymak ve kıyamamak üzerine… Uzaklarda, çok uzak diyarlarda ise ölüler, yüksek dağlarda kıyılarak; parça parça edilip, kuşlara sunularak, huzura kavuşturulmaya inanılıyor.

  Göç yolculuğumuz o kadar çok uzun ki; bin bir türlü felaketle yüzleşmiş, milyon kere yutkunmuş; belki de sırf bu yüzden aldırışsız, gamsız bir suskunluk yaratmışız…

  Gün; insanların beslenme saati; koyu gölgelerin kıymetinin başladığı zamanlar; bir ıhlamur ağacının altında; yan yana dizilmiş lokantanın masaları, sandalyeleri…

 İki kadının hemen arkasında ki küçük masaya bende oturdum. Az kelle; yedi köfte ve bir ayran; besleyici ve ekonomik cinsten bir ikram; kendimin kendisine…

  Kadınlar, yemeklerinin sonuna gelmişler. En iyi keyfin çıktığı anlar; bedenin sancıları, midenin ihtiyaçları yatıştırılmış, ruhun, sosyalliğin ve gevşemenin, hatta hayvanat dünyasında “geviş getirmenin” yaşandığı anlar…

  Kadınlardan bana yakın olanın telefonu çaldı. Birkaç saniyede bir ; “Tamam Hocam; takmayın kafanıza!” diyerek, telefonun ucunda ki hocaya-öğretmen ya da doktor arkadaşına yardımcı oldu. Telefonu kapattığında, yanında ki kadına;

  “ Bu da benle ayakta duruyor; kıyamam ya!”

 Tam da bizi anlatıyor; kıyamayan sözcüğünün ucunda ki kadın. Niçin kıyamazsınız? Diye sorsanız; ne diyecek? Kıyamadığı insanın düşkünlüğünü, zavallılığını mı anlatacak? Yoksa kendi üstünlüğünü; diğer insanlara yardım eden yardımsever bir insan oluşunu mu?

 Bizim insanımız; birbirine yaslanarak ne çok, yaslı zamanlara tanıklık etti! Neleri atlattı, bu ortak hissedişler yüzünden ve sayesinde... Çaresizlikleri ve nice zenginlikleri yok ettiler el birliğiyle. Yaslanarak, yaşlı gözlerle birbirini kurtarırken, aynı zamanda batırarak…

 Sanıyoruz ki, çare biziz! Öyle başlıyor yazgımız. Çocuk, yeğen, kuzen ve komşu; Sığınacak bir abla, ana, baba yaratıyor… Baba Hakkı; aşırı fedakâr olmasaydı; “baba” sıfatını alabilir miydi?

 Aydoğdu Mahallesine bir çıkın! Birkaç kez yardımda bulunun, yardıma alışmış veya muhtaç insanımıza. Ne çabuk da “baba” veya “ana” olabileceğinizi, ermiş mertebesine yükseleceğinizi, yaşarken görmenin keyfini sürün diyeceğim ama acaba, sürebilecek miyiz? Bu kadar çok, kıyılmış insan, yaslanmaya, çaresizlik içinde çare aramaya çıkmışken; yeter mi, bizim yetindiğimiz bilgi, görgü ve edindiğimiz servetler; bilinmez…

  Yakın zaman önce sadece köşemi, kalemimi inandığım doğrulukta kullanarak yaşam savaşı veren bir sanatçıya, geçici huzur, imkân sağlama onuruna kavuştum. Teşekkür için atölyeme geldi. Söylediği söz; “ Sana boynumun borcu var!” Buyurun; buradan yakın! Bu toplum; yani ben, bizler böyleyiz; inanılmaz bir şey, yol ve yolculuk; her an kahraman veya istenmeyen bir canlı olmanız; çok yakın; sağ ve sol melekler kadar…

Güven Serin 

2 yorum:

deeptone dedi ki...

teşekküre gelmesi hoş olmuş :) "benimle ayakta duruyor, kıyamam ya" bu sözü de çok beğendim. gerçekten bi ton şeyi özetliyor :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Hatta;birkaç ton :))