1 Aralık 2017 Cuma

ÖLÜ,İKİ TAKLA ATARSA

ÖLÜ, İKİ TAKLA ATARSA!
----------------------------------


  Ölüler iki takla atarsa; diriler neler yapmaz? İp cambazlığa soyunan, her gün farklı iplerde oynayan biz diriler…

  Düşünsenize; atların çektiği bir cenaze arabası! At arabaları deyince; Şişhaneye Yağmur Yağarken, Haldun Taner’in çöpçü beygiri Kalender geliyor gözlerimin önüne. Her şey, yağmurlu bir günde, saat 15.00 sıralarında Kalender’in ürkmesiyle, arabanın devrilmesine yol açan bir süreçle başlar…

  Bugün, burada Şişhanede ayağı kayıp da düşen Kalender’i konu etmeyeceğim. Yıllar ve çok yıllar önce, bir başka ölü taşıyan at arabasının devrilmesi ve üzerinde taşıdığı tabutun yere düşüp iki parçaya ayrılması, içinde yatan Paddy Dignem isimli ölünün iki takla atarak boylu boyunca yere uzanmasını konu edeceğim.

  Aynı zamanda edebiyat denen mucizenin, anlatım, algı ve sunum farkını görmenizi dileyeceğim. Ölü, üzerinde bulunan ve ona bol gelen kahverengi tulumu, kırmızı suratıyla yeryüzüne yeniden dönmüşçesine ağzı açık, çenesi düşük bir vaziyette öylesine bakıyor…

  Bunu gören; bunu düşünen yazar ne yapsın? Anatomi bilgisini, tiyatro meziyetini konuşturacak elbet.

 Ölünün açık ağzının ah konuştu, ah konuşacak;” Sanki ne var, ne yok ?” hal hatır sormak isteyen kırmızı suratlı bir ölü… Ama yazarın bütün telaşı; ölünün büzgenlerini düşünmek olur. Nasıl ki çenesini tutamazsa kırmızı suratlı ölü; insan bedeninde kırktan fazla bulunan büzgenlerini de kontrol edemeyeceğini bilir yazar.

  O yüzdendir telaşı! Hemen, bütün deliklerinin bal mumuyla tıkanmasını ister; ifade eder… İşte tam da bu anda; bu büzgen kültürünü; anatomik bilgiyi öğrenir öğrenmez; bütün büzgenlerime derin bir SAYGI duydum… Oldukça derin ve büyük bir minnet…

  Neden mi? Çok yeni; tanıdığım orta yaş bir beyefendi kolon ameliyatı geçirdi. Kalın bağırsağı tümüyle alınmak zorunda kaldı. Bundan böyle büzgenlerden en önemlisi sayılan bir veya birkaç tanesini kaybetti. Bedeninin yan tarafında taşıdığı bir torba ve günün hangi saati içine, hangi ölçüde akacağı belli olmayan gaita ve kokuları; büzgenini yitirmiş olmanın acısıyla; ağlıyor…

 Ne kadar ağlasa insan; az bile… Yaşamın içinde kaldığına sevinmenin büyük tarafı, insan büzgenlerinin ne büyük değer taşıyan bir mucize olduğunu; doğum esnasında; hıkınan, sıkınan kadınların da bu büzgen sayesinde doğum yaptığını; her açılan büzgenin veya kapalı tutulanın; paha biçilemez değerlere sahip olduğunu biliyorum artık…

 Güven Serin 

  

2 yorum:

Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com dedi ki...

Büzgenlerimin önünde ben de saygıyla eğiliyorum. Hz. Allah kimseyi büzgensiz bırakmasın! Dermansız dert vermesin! :(

GÜVEN SERİN dedi ki...



Teşekkürler Recep Hilmi Tufan Bey;insan koşusu devam ettiği gibi,insan hastalıkları da farklı oluşumlarla devam ediyor;bir çeşit mücadele ve belki ayrı bir test ediş,yaşama hakkını elde etme...