31 Ağustos 2017 Perşembe

NASIL BİR ŞEY;YUKARIDAN BAKMAK?





NASIL BİR ŞEY; YUKARIDAN BAKMAK?
-----------------------------------------------------

  Bildik rüzgârlar başladı. Kuzey rüzgârları; sınamak ister yazdan çıkacak, hazırlanacak olan kış mevsimine tutunacak olanı.

  Büyük dalgalar üretiyor bazen Marmara. Özeniyor olmalı; Akdeniz, Atlas. Hint ve Büyük deryalara. Hakkı da yok değil; bu güzel alım ve çalımın bir de yüksek haykırışları…

  Çayımı içine kadar dayanabildim geceye teslim olmuş akşamın kuzey rüzgârına açık olan yerin masasına. Aynı bahçenin biraz kuytu köşesini seçtim. Tenhalık var soğuk rüzgârlar esince burada.

  Çoktan beri tanıdığım ve onun için yazı yazdığım çınarın altında ki küçük masaya oturdum. Yan tarafta; kapalı küçük yerde; pembe ve beyaz balonlarla süslenmiş mekan, küçük bir kızın doğum günü hazırlığı yapıldı. Gelecek olan konuklar ve yaşanacak küçük şölen için her şey hazır gibi görünüyor. Onlarla aramızda bir cam var sadece…

  Yanımda ki çınarın kuytuda olan dalları ciddiye bile almıyor rüzgârı. Kavak ağacı olsaydı; korkudan altına işetir insanı. Zannedersiniz ki, büyük fırtına dövüyor koca şehri… Bir arkadaş, bir dost-öncü var yanımda. John Berger… Onun kitabı, deneyimleri, yaşamın içinde kılcal damarlardan tutun da, hücrelere kadar meraklı bir bakış, anlama uzmanı…

 Bazen; çok bazen; yalnızlığın dayanılmaz çekiciliği, öğrenme merakı içinde olan bir öğrenci sessizliğine muhtaç ve minnet duyar hale getirdi beni. Bilinen manda bir sürü çığlık ve hiçbirisi gerçek yaşamın özüne, felsefesine ait değil… Ne acı bir teselli sunuyor herkes birbirine; hep, hiçliğin yatıştırma ve aldatıcı ninnileri…

 Küçük kız bir yaşını bitirecek. Derken iki, üç ve on beş olacak. Yaradılışın hürriyetini arayacak; ya donatılmış yüce bilginin, görgünün zarafeti, felsefesi ya da bilinen çokça tekrarlanan hırçınlıklar, kabalıklar ve küskünlüklerle başlayacak olan bir başka milyarlık tekrar…

 Küçük kızın doğul günün kutlanacağı alanla aramızda bir cam… Misafirler; büyük insanlar, temiz ve bakımlı haliyle gelmeye başladılar. Hepsinin yüzünde iyimserlik hâkim… Geçici barışın keyfini sürmeye gelmişler.

 Onlara; bize; yukarıdan, çınarın yükseldiği yerden; yaklaşık 5–6 metre öteden bakan bir insan… Yukarıda ki mekânın çalışanlarından. Merak ediyor aşağıda ki renkli eylemin kıyafetlerini, yiyeceklerini, sosyolojik hareketlerini.

 Her bakışında ona odaklanan gözlerim, onu mahcup bir geri çekilme eşiğine getiriyor. O aşağısını merak ediyorken, ben de yukarısını. Nasıl bir şey; insanlara-insancıklara ve tüm aşama yukarıdan bakmak?

 Bu bakışta bir papazın, kasabanın şerifinin, bir filmde ki kovboy bakışını aradım; yoktu. Bir ağanın kurnaz gücünü sordum; yine yok… Batmadan önce yılışık bir banker bakışı; o da değil… Bildik Trakya insanı; yarı ürkek ve mahcup… Aynı zamanda altlarda nelerin olduğundan haberdar olmak isteyen bir haberci…

 Yukarıdakinin bakışı, neredeyse bütün gece sürdü. Muhtemelen çoğunluğunda yakalandı; aşağıda ki gözlemciye. Her defasında geri çekildi; düşman diye koyunlara, yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi dayak yiyerek değil; Trakya insanı mahcubiyetinde; suçüstü yakalanmış bir çocuk kişiliğinde…

 Yukarıdan bakan insanda daha ilk aradığım bir papazın bakışı? Niçin? Kaç papaz tanımıştım bu zamana kadar? Onların üzerinden dokunmak mı yüce dini-dinleri anlatırken insanlığı aldatan din adamlarına? Bir başka alt arayışın serüveni? Bileşenlerinden ayrılan bir başka oluşuma doğru yol alan imgelere tutunma saltanatına kabul edilmiş olmam?

 
 Güven Serin 
 


  

Hiç yorum yok: