KİTAP
ÜZERİNE BİR DENEY
Kitapların konusu;
dünyamızı anlatan öykülerden çok öte evrene uzanmıştır. Kitaplar insanı
anlatırken; insanın kavramlaştırdığı, ortaya çıkartıp kanıtladığı; ilim, sanat,
felsefe dallarını; en ince ayrıntısına kadar anlatır.
Kitabın yaratıcısı
insandır. İnsana dair her türlü kabiliyeti, cehaleti, adalet ve adaletsizliği
de kitaplarda görmek mümkündür. Kitap için ölenler, öldükten sonra kitaba
dökülen sözcüklerin dâhisi olduğu bilinen nice filozof, şair, hikâyeci vardır.
Vergilius da büyük
eserini ölmeden önce yakmak istemiş; nice yazar şairlerin yapmak istediği şeye
öncülük edeceğini bilemeden…
Şairin, yazarın
kendi kitabını; eserini yakma hadisesini bir parça anlamaya çalışıyorum. Büyük
yorgunluğun, bitkinliğin, karşılık bulmayışın ödeşmesini; bu insanlığa böyle
bir eser bırakmanın değmeyeceği üzerinedir o an ki anlayışları…
Kitap; kitaplar, her
zaman korkulan nesneler olarak görüldü. Şeytanın işi olduklarını iddia etti;
nice imparator, sultan; halkını aldatmayı borç bilen zalim hükümdar…
1930’ların Avrupası,
Hitlerin zulmünü uğrayan on binlerce kitabın yangını daha tazeyken; İskenderiye
Kitaplığının yakılışı hiç unutulmamıştır. Efes Kitaplığı da öyle; tuhaf ve
acayip bulunduğu için yakıldı…
Ece Temelkuran kitap
üzerine bir deneyin öyküsünü anlatıyor Kafka Okur Dergisinde. Cebimizde bir kitap;
kitapçık taşımayı öneriyor. Haydi; cebimize, çantamıza veya koltuk altımıza bir
kitap aldığımızı düşleyelim…
Çağımızın en büyük
sorunu olan bol gürültülü bir ortama, yanımızda ki kitapla birlikte girelim.
Yazarın önerisini dinleyip; gürültüye bakarken birkaç sayfa okuyalım;
“ Kitaptan başınızı kaldırdığınızda gürültüde daha önce
duymadığınız sesler duyacaksınız. Gürültünün içindeki sesleri ayrıt etmemize
yarayacak okumak. Böylece gürültü, kaçmak istediğiniz bir kakofoni değil,
içinde anlamlı seslerin, hatta güzel seslerin de olduğu dev bir senfoniye
dönüşecek.”
“ Sesleri ancak
okuyarak duyabilirsiniz. Çünkü kitapsız baktığınız sokakta bir sokak
görürsünüz. Kitapla baktığınız sokakta, o sokaktan başka bir insan olarak geçme
imkânı seyredersiniz.”
Bir şehrin
insanlarını şehir kütüphanelerinden de anlamak mümkündür. Kütüphanenin insan doluluğu,
deryaya olan açlığın, evreni anlamaya çalışırken, kendi sokağını tanıyan,
sokağında ki sesleri kulak veren insanların ışıklı gülümsemelerini heyecanla görür,
sizde gülümsemek için sessiz sağılıma, aktarıma geçer; zamanlar arası yolculuğun,
zamana aktarılacak kavuşumuna tanıklık edersiniz…
Cumhuriyet
Gazetesinin Cumhuriyet ekinde, FEKLAVYE köşesinde ki karikatür, bugüne kadar bu
köşede gördüğüm en güzel karikatürlerden birisidir. Konusu, kitapdır… Her
zamanki gibi bir kütüphanede, meraklı, görgülü bir okurun kütüphanedeki
raflardan bir kitabı almasıyla; öykü başlar. Kitabı yeri boş kalır. Etrafı
kitap doludur. Ama alınan veya yok edilen kitabın yerini siyah bir boşlukla
anlatır Semih Poray. Elindeki kitapla, siyah olan boşluğa merakla yaklaşır
okur. Siyah boşluğun gerisine; ötelerine bakar. Büyük boşluğun, büyük korkusu,
şaşkınlığı yansır kütüphaneye.
Kitabın yokluğunu,
bilginin yokluğu, görgünün, düşüncenin yokluğu olarak görür sanatçı. İşte bu
yüzdendir yakılan, yok edilen bilginin, birikimlerin, formüllerin dünyası olan
kitaplar.
Kara boşluk; kitabın
olmadığı o derinsel, uçsuz bucaksız, insan yaşamını içine almayan büyük
karanlık; yine kitabın okunması, okuyucunun bilgiye, erdeme, adalete; dünyaya,
evrene akıl gücüyle yaklaşmasıyla aydınlanacaktır, yorumunu yapmak oldukça
anlamlı…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder