Kamera; Güven Pera Müzesi
(Kutluyorum)
Kamera; Güven Pera Müzesi
Değerli bir çalışma;gidilirse bu videonun üzerinde
ısrarla durulsun...
Kamera; Güven Pera Müzesi
Kamera; Güven Pera Müzesi
Sesini duyuramamak;gayret edip ısrarla haykırmak;
yeşilin,ormanların,yaşam alanlarımızın yok
oluşuna duyuru yapmak...
Kamera; Güven Felix Zıem Pera Müzesi
Israrla gidip görülmeli...
BALKANLARDAN GELEN…
Hep duyduğumuz bir
haberdir; “ Balkanlardan gelen soğuk hava” diye… Balkanlar soğuğu taşıdığı
gibi; anıları, geçmişi, ata diyarının kokusunu da taşır; kimileri için…
Her şeyden önce;
sadece bizi hatırlatmaz Balkanlar. Hunluları ve Atilla’yı da, savaşları ve bu
büyük acılardan doğan şiirsel destanları, filmleri; nice sanatsal çalışmayı da…
Pera Müzesi farlı
alanlarda hiç durmadan sanatın insana ulaşmasına dair sayısız etkinliklerinden,
sergilerinden birkaçını daha gerçekleştirdi.
Felıx Zıem’in Işık
Denizinde Bir Gezgin adlı çalışmaları, bir gezginin, yaratıcı sanat yanıyla
birleşince ortaya neler çıkarabileceğini görüp şaşırmak da mümkün; umutlanmak,
gezmeyi,görmeyi ve irdelemeyi;üç boyutlu bakmanın gerçek yanını bulmak da
oldukça mümkün görünüyor.
Bir diğer sergi ise
Balkanlardan Gelen Soğuk Hava, bilinen söyleme atıfta bulunarak onlarca
sanatçının eserlerini Pera Müzesi sayesinde Türkiye insanlarına; bir insanlık
vazifesi gibi sunmak…
Bu kadar puslu
havalar insan denen mahlûku ümitsizliğe, dibe vurmuşluğa çektiği ortada! Küratörler Ali Akay ve Alenka Gregoric;
Balkanlardan Gelen Soğuk Havaya sanatının serinliğini taşıyan sanatçılardan
beni en çok etkileyen ise ANRİ SALA oldu.
Sala,1974 Arnavutluk
Tiran doğumlu. 42 yaşındaki sanatçının video çalışması; bu çalışmaya bırakılan derinlik,
bütünlük ve ritm; kalın kadife perdenin ardında ki loşluk, sizi dans edecek
hale getirirken, iliklerinize süzülen sanatsal duyarlılık, bir süre sonra,
beyninizin; nöronlarınızın büyük sessizliğiyle zıt bir duraksama ve şifreleri
çözülen gösterimin, sesini duyurmaya çalışan bir kadının, sesini bir türlü
duymayan bateristin harika ritmi veya uslanmaz, baskın gürültüsüyle, zıtlığın
bütünlüğü gözler önüne seriliyor.
Kadın sanatçı ısrarla;
Bana Cevap Ver? Bu vido çalışması; duyarlı olmakla duyarsızlığı üst derece
anlatmayı başarmış. Sesi duyulmayan kadının tek derdi, doğanın yok edilmesine
bir cevap aramak. Bateristin de tek derdi; doğayı yok edip, büyük kazanç
sağlayanları temsil etmek; yani, cevap arayanları duymamak, seslerini
bastırmak…
Sanatının özüne
dokunmayı başaran her sanatçı, en kısa bir zamana sığacak bir çalışmayla bütün
zamanlara seslenecek başarıyı bulabilir. Anri Sala, Başkasını İzlemek-Bana
Cevap Ver, çalışmasında bunu başarmış.
Tıpkı; tüm zamanlara
ait şiir, karikatür, resim, hikâye gibi; bu kısa vido; varlığınıza dokunan
hassasiyeti ve duyarsızlığı bir potada eritecek; ortaya çıkacak ürün; belki de
sizin de sanatınızın bir başka yöne veya şekle bürünmesine neden olacak; yani,
siz çıkacaksınız ortaya; üstelik sesiniz duyulmuyor olsa da, ünlü veya ünsüz de
olsanız; yüce bir ses olacak; belki de duyulmadığı için duyulacak…
Bir başka çalışma;
sergi ise FELIX ZIEM; bir gezginin, sanat ve zanaat yanının sosyoloji, mimari,
düşünce; bakma ve görmeyle birlikteliğinin kıyamet gibi ürünlerini;
kahverenginin uslanmaz koşusunu, derinliklere yön verişini gözlerimiz, beynimiz
ve artan bilgimizle kısır dünyamızın ne kadar eksik oluşu da kayıt altına
alınacaktır.
Felıx Zıem;Pera
Müzesi aracılığıyla,başka bir sanatçının ifadesinde ki gibi; “ Ziem renk
ezgilerini göksel bir kora gibi çınlatıyor.”
Göksel bir koroyu
duymak adına, kulağımızın açık oluşu, duyduğumuzu tanımlayacak bilginin,
görgünün oluşu veya oluşmaya başlaması; hangi zenginlik ile kıyaslana bilir?
Onun için çok
verimli bir ressamdır diye kayıtlara geçen eser sayısı; 10 bin desen, 6 bin
yağlıboya yaptığı anlatılıyor.
Onu anlatan
kahverengi ne kadar detaylı bir şekilde tuvale yansıdıysa; ışıklı peyzajlarda
su ve gökyüzü öne çıktığı duyuruluyor.
Gezgin sanatçıyı
anlatan en güzel felsefi ifadelerinden birisi de bu olmalı;
“Her sanatçının çoğunlukla gerçek ülkesinden uzakta bir
yurdu vardır. Yeteneği elverişli bir ortam gibi orayı sever, uçarcasına oraya
döner. Orada serpilir ve en güzel çiçeklerini verir. Ziem’in yurdu da
Venedik’tir. Oradan ayrılabilir, yolculuklar yapabilir, bir mevsim İstanbul’da
ya da başka bir yerde kalabilir, ama resmin asıl evi orasıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder