18 Ekim 2016 Salı

21 YAŞINDA BİR GENÇ


ALİ


                                        21 YAŞINDA BİR GENÇ





  Ülkemizin en batı ucunda bir köyde; Kumdere Köyü… Yerel basının verdiği haber; Kumdere Köyünde bir genç ölü bulundu…

  Haberin detaylarını merak edip okumaya başladım. Askerden geleli 6 ay olmuş. Uyuşturucu kullandığı yazıyor haberin altında. Ailesinden ayrı yaşadığı, gencin ölü bedenini komşularının bulduğunu da ekliyor.

 Komşular; komşuluklar,21 yaşında ki gencin ölü bedenini görünce ne yaptı acaba? Bir oh mu çektiler? Bilirsiniz; kimsesizler, uyuşturucuya bulaşmış olanlar; yetmeyen, yetemeyen kurumların çabalarına, uğraşlarına rağmen; yetmezlik içinde ödüllendirir kimsesizliği…


  Raporlara; uyuşturucu yüzünden öldü, diye geçti 21 yaşında ki genç… Üstüne üstelik askerde de bu yüzden ceza aldığı, ölümü kutsayanların yüreklerine bir o kadar su serpti…

  Ailesi suçlanacaktır bazı suç arayıcılar içinde. Göz kulak olmadığı, belki de kurtuldu, başımıza bela olmadı; şimdi asıl huzuru buldu diye avunacak; konu-komşu ve ahlakçı adalet dağıtıcıları…

  21 yaşında ölü bulunan Ali’nin bir de fotoğrafı paylaşılmış; ölmemiş zamana ait güya! Ölü bakışları çoktan yansıtmış; çıplak bedenini sergilerken bile uyuşuk, uyuşmuş ve bıkkın bakıyor yaşama…

 Muhtemelen yaşamın ne işe yaradığını anlamamış olmanın şaşkınlığı… Peki, ama kim anlattı ona? Kim uğraştı uyuşturucuya bulaşmış 21 yaşında ki gence?

 Fotoğrafa uzun uzun baktım. Varlığımızın var oluşumuzun şiirsel anlamını, felsefi derinliğini yakın hissederek;60 yıl sonra herkesin aynı yaşta olacağını öğrenmiş bir kalem olarak…

  21 yaşında ki Ali’nin kırmızı, ucuz bir şapka var başında. Yakın zamanda yıkanmamış saçları, boynunda boncuktan bir kolye ve buğulu siyaha yakın kahve gözlerinde bu gibi bir anlam; evrenin büyük boşlukları gibi boşluk yüklü…

 Ali için ağıt yakacak birisi yok gibi… Üstelik uyuşturucu da kullanıyor… Kim bilir kaç kez bela sayıldı köyünün, yörenin emniyet teşkilatı için… Ölüm, nasıl da temizlik, sessizlik ve sükûnet sayılmıştır…

  Çıplak bedeninde iki dövme çizilmiş. Sağ kolunda erkeliğini gösteren pazısının üzerinde bir melek… Belki de Ali’nin sığındığı dünya dışı; ölümü yenmiş bir tanrıça; kanatlarıyla sarmalıyor; kimsesizliğine büyülü bir anlam yükleyen meleğin dövmesi…

 Sırtında, sağ omzu; kürek kemiğinin üzerinde Anadolu Parsına benzeyen bir çizim-dövme… Oğuz inancına göre Gök Tanrının temsilcisi; belki de Anadolu’nun derin zenginliğine sığınıyor kaşlarında ki karanın, gözlerine vurmuş, sessiz sedasız ölümlülere kavuşmuş Ali

  Ağıt yakıcılar nerede? Nerede kanun yapıcılar? Niçin tüyü bitmemiş yetimin hesabı soylu kılınırken, kimsesizlik içinde kimse olan bu gençler, ciddi raporlar, çözümler, dönüşümler sayesinde insanlık kazanımına ciddi bir buluş, devrim gibi kazandırılmıyor?

 Büyük şehirlerde o kadar çok ve kayıtların, sorumlulukların ötesinde ki kimsesizlik, neredeyse bir yaşam kültürü haline geldi.

  Cellâtları yok saydığımız gibi, kimsezileri yok mu sayacağız? Onların mezarları da isimsiz, ağıtsız mı olacak?

  Ali’nin çıplak bedeni üzerinde ki malı-mülkü; kırmızı bir şapka, boncuktan bir kolye ve kol ile sırtına kazınmış iki dövme, meleğin koruyuculuğuna, parsın ebedi gücüne sığınmış bir Ali; uyuşturucudan ölmüş; yaşıyorken yapayalnız; bir oh çekmiştir konu-komşu; bilmiyorlar hepimiz Ali gibi yapayalnızız; sadece sırayı, süreyi ve sancıyı uzatıyoruz…

 
 Güven Serin 
 

  

Hiç yorum yok: