20 Ocak 2016 Çarşamba

TEKİRDAĞLI DANTE


Kamera; Güven Modern Sanat (Arşiv)


TEKİRDAĞLI DANTE

  İtalya’da doğmuş, İtalyalı ozan olarak dünya tarihine geçmiş, başyapıtı kabul edilen İlahi Komedya eserini yazmış olan Dante Tekirdağ’a ne güzel yakışıyor.

 Sadece Tekirdağ’da doğmakla Namık Kemal sevgimiz, okul isimlerine, heykellere Namık Kemal Evine kadar yansımıştır. Doğrudur da… Ünlü olanı kim istemez ki?

  Tekirdağ Tarihinin bir bölümünü edebi ve sosyolojik bir üslupla anlatan Mike Klemens’in Ertuğrul Mahallesinde yaşamış olması, çok değerli bir eser bırakmış olması hiç kimseyi ilgilendirmiyor. Çünkü henüz ünlü olmadı…

 Dante, İtalyan ozan hazır ünlü olmuşken niçin onun doğduğu kent Floransa’yı kardeş şehir yapmıyoruz? Böylece Dante de Tekirdağlı olur. Onun heykellerini yapar, okullara ismini veririz. Ama Dante’nin İlahi Komedyası eserinde, ölümden sonraki o muhteşem yolculuğu, henüz yaşamın muhteşemliği içindeyken, avucumuzda olan bir yudum ömrün iksirini içmenin zevkine varmak istemeyiz.

 Tekirdağ’ın yine bildik gecesinde, henüz günün geceye süzüldüğü vakitte, çay keyfi içinde inceden inceye yağan yağmuru ve denizi, sessizliğe gömülen martıların susmuş hallerini izlerken düşündüm Dante’nin Tekirdağ’a ne kadar yakıştığını. Bu güzel coğrafyanın bilinmeyen değerini, değer yapan muhteşem arazileriyle kıyaslama yarışı varken, duyulmayacak sesimi, nefese muhtaç olanların, bir yudum edebi, sosyolojik güzelliğin ne büyük şey olduğunu bilenler için yazıyorum yine…

  Hazır konu Dante’den açılmışken Dante’nin 1929 yılında uluslar arası bir kütüphaneciler kongresinde, küllerinin sırra kadem basmış olması ve aradan geçen bir ömre yaklaşan zaman sonra Floransa kütüphanesinin 5.3 milyon kitabının bulunduğu yerde bir zarfın içinde ortaya çıkması ayrı bir şaşırtıcılık taşır.

 Dante’nin düş gücüyle, edebi sihir etkisiyle yer çekim kuvvetini alt edip, İlahi Komedya ile yeryüzünden yükselip cennet ile cehennem arasında yaptığı yolculuk belli ki, ölümünden 750 yıl sonra bile külleriyle, dolaşıma çıkıp geri dönmesi, Dante’nin ölüm ile yaşam terazisine ayrı bir denge katması anlamına geliyor.

 Galatasaray Lisesi mezunu, Fransız dostu başkanımızın Mutlu Kentleri de tam bir ilahi komedya içinde, cennet ile cehennem arasında bir yerde insanlara sosyal mutluluk ile mutsuzluk dağıtıyor. Güneş iyi ise çayın ve kahvenin keyfine varır, bedeninizi tutan kemikleriniz bir parça ısınır. Hava serinse, naylon barakaların havasız, soğuk, bir türlü ısıtılmayan sığınağında Araf’ta bekleyen ünlüler gibi hesap verme sıranızı beklersiniz…

 Cafe D Marin merkeze insanı koymuş, insanın konforunu sağladıktan sonra ticaretin nasıl da gönüllü yapıldığını anlatan mekânlardan birisidir. İçerisinin ısıtmasından tutun da, koltuklarının rahatlığına, görüntüyü hiçbir şekilde engellemeyen büyük camlarına kadar her şey ilahi komedya içinde cennete yakın olanların, bir adım sonra geçecekleri kapının yüce heyecanı gibi bir şey yaşarsınız.

  İnsanın sınırsızlı ruhundaki sınırları kaldırıp ilk adımları atmasıyla ortaya çıkar. Caz müziğinin ritimleri mekana olanca sıcaklığıyla yayılırken cama vuran yağmurun dokunuş ve süzülüşü içinde Alman ozanın(Hermann Hesse) “gece” isimli şiirine daldım;
Çok yakından tanırım geceyi,
Birbirimizin düşüncelerini okuruz,
Eski zamanlardan kardeşiz biz,
Aynıdır bizim yurdumuz.

Fakat bir gün vakti gelecek
Ve o beni bütünüyle kucaklayacak!
Eğiyor başını, yanaklarımı okşuyor
Ve ‘hazır mısın?’ diye soruyor.

 Şehrinizi keşfetmeye, onun kıymetini bilmeye, sokaklarınızı, caddelerinizi, sahilinizi geri istemeye, Dante’yi kabul etmeye, ilahi komedya’nın yer çekimsiz ortamında gezinmeye hazır mısınız?




 Güven Serin 

Hiç yorum yok: