Kamera; Güven - Antalya Kültür Merkezi-Picasso
Dışbükey Çömlek-Oksit ve sırlı parafin yedeğiyle
kazınmış ve arttırılmış beyaz kil
TEKİRDAĞ'IN SOY İSİMLERİ SIRLARI
Bir söz
kulaklarımda, beynimin nöronlarında fısıldayıp duruyor;
“ Toplumlar
bilgisizlik yüzünden yok olurlar.” Büyük uygarlıkların büyük çöküşlerini
yeniden incelemeli, bugünün zarif kuşaklarına aktarmalıyız. Batışların,
çöküşlerin en büyük nedeni nedir?
Arkadaşlarımla
konuşurken, onların babaları, dedelerinin geçmişten bugüne bıraktığı izlere
dokundum. Öğretiler, geçmiş dediğimiz tarihin ne büyük öneme sahip olduğunu,
aslında bugünün en büyük varlığı o geçmişte saklı olduğunu, borcumuzun geçmiş
ile bugünün köprüsünü kurmaktan geçtiğini da anlamış oluruz.
Arkadaşlarım Necati
Kaan Türkkan, Erdinç Tokatlı ve onların babalarının aldığı soy isimlerinin
öyküsünü dinledim. Çok ilginçten öte, Tekirdağ adına ne büyük görkemli bir
tarihin halen sırlar içinde derinde beklediğini de fark ettim.
Tekirdağ’ın antik
dönemlerden, mitolojik tarihine ve yakın tarihine kadar birçok zaman aralığı
halen sırlar altındadır. Günümüzden üç yüz yıl önceki tarihin sadece bir
bölümüne Macar kâtip Mikes Kelemen tanıklık eder. Bu sayede; Mikes Kelemen
Mektupları olarak Türkçeye kazandırılan eser sayesine o dönemin kültürel,
sosyolojik yapısından parçaları, diğer parçalara eklemeye çalışıyorum.
Bu makalede yer
vereceğim iki soy isim; Türkkan ve Tokatlı ailelerinin geçmişlerini bugüne
taşıyan, bugünün de temsilciliğini yapan; bir insanın maddi varlığı ve manevi
bütünlüğüne katkı yapan soy isim anlamlarını siz değerli okuyucuyla
buluşturacağım.
Bu makalenin
yazılışı, ortaya çıkışı oldukça heyecan duyduğum çalışmalardan ilki olacak.
Çünkü bu bir başlangıç anlamına geliyor. Bugünden itibaren Tekirdağ’ın
özellikle tanınmış ailelerinin soy isimlerini, onların hangi düşünce, öykü ve
hikâyeden doğduklarını bir bir toplayıp, ilerisi için ortaya çıkacak kitabımın
çok değerli Tekirdağ Tarihine hiç olmazsa bir yönden ışık tutacak yakıtları
olacak.
İlk konuşmamı Tokatlı
soy isminin ortaya çıkışını öğrenmek için Erdinç Tokatlı ile yaptım. Her akşam
birlikte olmamızın rahatlığı ile Tokatlı soy isminin ortaya çıkışını sordum.
Verdiği ilk cevap Tokat şehri ile bir alakamız yok, oldu. Belli ki Erdinç Beyi
bu konuda çok uyarmışlar; “ Sizin dedeler Tokatlı mı?” diye sormuş olmalılar ki
esas öyküye; Tokatlı soy isminin daha doğmadan yıllar öncesine gitti.
Anne tarafından büyük
dedenin ismi Ali Rıza Hafızdır. Ali Rıza Hafız; Hafız Tokatlı veya Tekirdağlı
olarak biliniyor. Erdinç Bey, büyük dedesinin Tokatlı olarak anılmasını, öyle
bilinmesini onun oldukça disiplinli oluşundan kaynaklandığını söyledi. Yaptığı işin
önemini, ciddiyetini o kadar çok önemsemiş ki, öğrettiği, onun öğrencileri olan
ve işin ciddiyetini kavramamış olanlara tokat göstermesi; yani elini tokat
şekline getirip sallaması bu hikâyenin; lakabın da başlamasına sebep olmuş.
1934 yılında soy ismi
kanunu çıkınca büyük dedenin; Hafız Ali Rıza’nın “Tokatlı” lakabı ile anılması,
aynı zamanda ailenin soy ismi de oluyor. Tokatlı soy ismi yüzyılın ötesinden
bugüne; yaşadığımız, tanık olduğumuz, dokunup, seyrettiğimiz hayata kadar uzanıyor.
Türkkan soy ismini
de arkadaşım Necati Türkkan’dan dinledim. Bu hikayenin doğuşu aynı zamanda
Türkiye’nin, Türk insanını da var oluş zamanına kadar uzanır. Yani 1915
Çanakkale, Gelibolu Savaşına kadar…
Yüz binlerce insanın
öldüğü, bazılarının Avusturya, Yeni Zelanda, Afrika’dan gelip de niçin
geldiğini bilmediği, İngiliz siyasetinin doymak bilmeyen oyunculuğunun kırmızı
dereleri, öksüz, yetim çocukları, gazileri tam da 1915’in Şubat ayında başlayan
deniz savaşı, daha sonra 18 Mart 1915 uygulamaya konulan büyük saldırıyla son
bulacak, 25 Nisan’ın şafağında Gelibolu kara savaşları başlayacaktır.
Gelibolu kara
savaşına katılan Tekirdağ Hayrabolu doğumlu Mehmet Çavuş’da vardır. Mehmet
Çavuş Hayrabolu’n tanınmış berberi Fevzi Beyin babasıdır. Gelibolu savaşında
bülbüllerin şafak zamanı ötmeye başladığı anda, İngiliz zırhlısından atılan
bombalardan birisinin şarapnel parçalarıyla yaralanıp kopmasıyla gazi olmuştur.
Bacağının birisini
Gelibolu Savaşında bırakan Mehmet Çavuş Tekirdağ Hastanesinde tedavi edildikten
sonra Hayrabolu’ya dönmüştür. Savaştan sonra daha on yıl yaşayacaktır. Oğlu
Fevzi Bey erken yaşta babasız kalacak, ama onursuz kalmayacaktır. Yitik
bacağın, ebediyete giden babanın zanaatkâr oğlu Fevzi Beyin oğlu Necati Kaan
Türkkan dedesi Mehmet Çavuş’un ölümünden çok sonra dünyaya gelecektir.
Necati Bey,
dedesinden soy isimlerine geçecek öyküyü şöyle anlatıyor;
“ Dedem Mehmet Çavuş
bir bacağını kaybedip tedavi gördükten sonra geldiği Hayrabolu’da sıkça
tekrarladığı sözlerden birisi ‘Gelibolu’da çok Türk kanı aktı’ “ Mehmet Çavuş
belli ki o yoğun top atışlarında ölen binlerce insanın akan kanlarına, vatan
için, vatana adanmışlığın yüksek erdemiyle sessiz ve onurlu tanıklığını yapmış;
gazi olarak geri döndükten sonra, etkisi altında kaldığı kan dereciklerini öyle
izah etmişti…
Soy ismi kanunu
gelince Fevzi Bey de babasının kendi kanıyla, vatan aşkıyla oluşturduğu öykünün
hatırına sıkça tekrarlanan “çok Türk kanı aktı” sözcüğünü 1934 yılında soy ismi
olarak alır.
Hafız Ali Rıza Bey ve
Mehmet Çavuş; bu şehre, bu güzel diyara ve büyük uygarlıkların yattığı bu
vatana katkılarınız için TEŞEKKÜR ediyorum. Ruhlarınıza yüreğimle el
sallıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder