Kamera; Güven İzmir
İnsanın dünyayı yönetmesi gerekmez;çünkü
her insan ayrı bir dünya; yönet milyarlık hücrelerin
mucizevi dünyasını..
ETHEM ABİİİ
Bir ses, bir adam
olanca gayretiyle sağ tarafımda ilerleyen Ethem Beye sesleniyor “ Ethem abii”
Seslendiği insan
Mutlukent’in müdürlüğünü yapan Ethem Bey. Neredeyse her gün diğer sorumlu
olduğu çay bahçeleri arasında gidip gelen, tam bir görev adamı olan Ethem Bey…
Seslenen kişiyse
Belediyenin bir başka kuruluşunda Tek Park A.Ş. çalışan bir adam. En az otuz
metre uzaklıktan avaz avaz seslenerek Ethem Ağabey diyerek sağlık; hal-hatır
sorulduktan sonra şu görkemli taçlandırma yapıldı;
“ Ethem ağabeycim çok
özledim seni göremiyorum. Bir emrin var mı abim?” Ethem Bey; “ sağlığın diyerek
yoluna devam etti. Onun yolu belli; sorumlu olduğu çay bahçelerini halkın
hizmetinde bulundurmak. Halkı; sahiline, yabancı olan halkı; dört mevsim sahile
indirmek; yabancı kaldığı denizinin kenarında, bir çay, kahve keyif yaşatıp;
güne, geceye bir parça huzur yaratmak…
Bağıra bağıra
konuşmayı seven bir halkız. Tıpkı bağıra bağıra kavga etmeyi sevdiğimiz gibi.
Usul usul konuşmayı, sorun çözmeyi, dert anlatmayı sevmek yerine ne hazindir ki
görkemli seslenişleri yapar, övünmeleri en yukarı çıkartır ve sonra en büyük
hayal kırıklıklarıyla rekor kırarcasına isyanları sular, büyütür; adeta çelişkilerin
en görkemlilerini oldukça sık yaşatırız.
Tıpkı her gün harçlık
veren bir babanın, anneni bir gün dahi görevini aksatsa çocuğu tarafından ağır
bir dille eleştirildiği gibi! Nedenler, niçinler pek ilgilendirmez bizi… O
yüzden şehrimiz istikrarın şehri olmamış. O yüzden turizm burada yeşermemiş… O
yüzden gençlerimiz kahvehaneler, cafeler, bilgisayarların, akıllı telefonların
esiri olmuş durumda…
Şehrin heyecanı,
coşkusu insanına da yansır. Hareketi, coşkuyu, eğlenmeyi, gezmeyi, irdelemeyi
seven insan; şehrin gelişmesine de en iyi katkıyı verir.
Ethem Ağabey diye seslenen
ve kendi yaptığı seslenişi yine kendi süsleyen adamın “ var mı bir emrin
ağabey” diyerek, aslında kul-köle nezaketi içinde bir taşla birkaç kuş avlama
telaşında olduğunu görüyorum.
Bu tür seslenişler
sıkça yapılıyor. Kendimize hiç durmadan koruyucu, kollayıcı yaratmak
telaşındayız. Çünkü korkularımız var. Neden? Yaşamın standartları adaletten,
nezaketten, haktan, istikrardan beslenmiyor.
Bir emrin var mı
ağabey diye seslenen adamın belli ki çalıştığı işe güveni yok. Ethem beyi
özlemesi de bunu gösteriyor. Ola ki işinden çıkarsa Ethem Beyin müdürlük
yaptığı işyerlerinden birisine girmesi mümkün olsun… Düşüncenin derinliği,
farklılığı nereden bakarsan bakın; bizim tam manasıyla sevgi ve saygı
üretmemizi engelliyor.
Bu kanıya nereden
vardın derseniz? Şuradan derim. Bir yere müdür, başkan, şef olun derim. Olun ki
yedi sülaleniz size “yardım” için koşsun… Peki, ama bu kadar koşan insan
varken, bizler kime yardım edeceğiz? Sürekli bir ağabey, baba, kurtarıcı arayan
bir toplumun sağlığını, gidişatını tartışmaktan niçin korkuyoruz? Niçin sürekli
kahramanlık türküleri söylerken, birden dibe vurmuş çaresiz görüntüleri
veriyoruz?
Herkesin kendi
kendine yeter hale gelmesi kaçınılmazdır. Hangi kurum olursa olsun, insanımızı
kendi gölgesinden korkar olmaktan kurtarmak bizim birinci vazifemizdir.
Bir mühendis diploma
alacak yeni mühendis adaylarına sesleniyor;
“ Aslında her zorluk
bir fırsattır. Umarım bunu aşmanın, zorluklarla mücadele etmenin keyfine
varırsınız.”
Bundan daha güzel bir
yaşam çağrısı, anlatımı yapıla bilir mi? Mesleklerine, ülkesine güvenen
insanlar, insanın doğasında olan şeyi yapar; üretir… Değişimi, heyecanı ve
yeniliği kovalar.
Oysa bu ülkede
yeniliğin sürekli batıdan ithal edilmesini bekleyen insanlar topluluğu haline
geldik. Bir yerde önemli bir durumda olan bir yakınımıza sürekli methiyeler
düzer hale mecbur edildik.
Oysa insanın bir tek
babası vardır. Ve içinden geldiği en erdemli şey sevgi gösterisidir. Bu da,
siyasete, ticarete, çaresizliğe kurban edilmeyecek kadar önemli bir duygudur…
Tam da bu anda; şimdi
bir Aragon şiiri fısıldamalı yeryüzüne;
Büyük kayalar bana dedi ki aramıza geliyorsun ama
Seni saran bir yürek yok mu hiç yeryüzünde
Başımı salladım ve öldü diye yanıtladım
Dilsiz koca kayalar diz çöktüler önümde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder