12 Ağustos 2015 Çarşamba

GERÇEK AYDIN AHMET TANER KIŞLALI


Kamera; Güven Fransız Kültür Merkezi

Selçuk Demirel


GERÇEK AYDIN AHMET TANER KIŞLALI

  Zaman kendi akışını yapıyor. Ahmet Taner Kışlalı öldüğünde doğanlar 16 yaşında oldular. 16 yaşında genç erkek, genÇ kızlar. Muhtemelen üniversiteye gidecek birçoğu. Üniversitelerin tartışıldığı, gerçek profesörlerin yok dendiği, üniversitelerin liseleşti zamanlarda onlar da gelecek kaygısı yaşamamak adına öğrenim görecek…

 Üniversitelerin önemi dünya sıralamasın da iki yüz devleti aşmış sayının içinde ki yerimizle yakından ilgilidir. Bilimsel başarılarda, dünya teknolojisine katkılarda, uzay çalışmalarında, kültür ve sanatta ve sporda; en önemlisi ise ülkede ki huzur, rüşvet olaylarında ki yerimiz; ülke halkının bedensel ve ruhsal sağlığı ile yakından ilgilidir.

 Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlar birer birer öldürüldü. Kimisi Kışlalı gibi bomba ile kolundan kanadından ayırarak; parçalara bölünerek yok edildi. Kimsi ise kurşunlarla çapraz ateşlerle katledildi. Kimileri yakıldı, boğuldu…

 Bütün bunların hesabını soran siyasi irade bir türlü ortaya çıkmadı? Niçin? Bilen varsa beri gele…

 Kışlalı 1979 yılında bakan olur olmaz onun döneminde çevrilen kitaplardan birisi elimde. Tam olarak 2100 yıl önce yaşamış Romalı şair Gaius Valerius Catallus’un şiirleri, yergileri, türküleri; kısacası 2100 yıl önceki sosyal yapı, insanların yaşam tarzları, öncelikleri bugünden pek farkı yok gibi. İnsan, özde hep aynı şeyin peşinde; iç huzurun… Dinginliğin… Adaletin… Hakkın… Terazinin dengede olduğu, şirretliğin, hilebazlığın daha az olduğu şeyleri ister insan. Ama aynı insanın diğer tarafı da ay’ın karanlık tarafı gibi; istemediklerini sürer piyasaya; bir devrim, bir değişim gerekçesi olarak…

 1979 yılında Ecevit döneminin Kültür Bakanı olan Ahmet Taner Kışlalı döneminde Güngör Varınlıoğlu tarafından çevrilen Catullus’in Şiirleri kitabına tüm zamanlara ait birkaç söz düşer;

 “ İnsan kendi çevresinin bilgilerini sindirdiği oranda dünyada ki bilgi birikimlerinin farkında olmalıdır. Bununla yetinmeyip, kendi çağından önceki bilgileri de kavramalıdır. Ancak böylece ‘zaman’ı aşar, bütün zamanları kavramış gerçek bir ‘aydın’ alabilir.

 Geçmişten geleceğe doğru gelişen düşünsel ürünleri saptayıp topluma ulaştırmak, bizim çalışma alanımızı çizmektedir. Klasik ve çağdaş yapıtlarla kültür alanını canlı tutmak gerekir. Öncelikle ele alınması gerekli geçmiş ve çağdaş kendi yaratı ürünlerimizin yanı sıra başka toplumların benzer ürünlerini de değerlendirmek, kültür anlayışımızın doğal bir sonucudur.”

 Kışlalı bu düşünceler içinde, gerçek bir aydının yaptığı şeyi yapıyor tüm hayatı boyunca; AYDINLIĞI savunuyor. Aydınlıktan kim korkar ki, bu aydın insanı öldürür? Gerçekten karanlığı sevenler değil elbet. Karanlık olarak geceden, o dingin, o muhteşem arınma mağarasından söz etmiyorum. İnsanı, insanlığı kullanan, sömüren, insanın fikrine, düşüncesine değer vermeyen kara düşünce; hep var ve var olacak… Esas olan bunun farkına varmak; ölenlerin, öldürülenlerin hikâyelerini hiç unutmamak; aydının, sanatın ve sanatçının görevi budur…

 Kışlalı’nın bakanlığı döneminde şair Catullus’un şiir kitabında destansı bir anlatım içeren şiirinden birkaç dizeyi paylaşmak isterim;

Sana gelecek akşam yıldızı artık
Kocaların istediklerini yanına alarak,
Mutlu bir yıldızla gelecek karın,
Ruhlara çeki düzen veren sevgi saçacak
Tatlı uykulara dalacak senin koynunda
Düzgün kollarını kenetleyecek
Senin güçlü boynunda

Dönün, iğler, dönün, iplikler çekerek.
Thetis’le Peleus’un uyuşumu var ya,
Böylesi bir sevgi görülmedi çatısı altında
Hiçbir evin, hiçbir zaman
Hiçbir sevgi birleştirmedi sevenleri
Böylesi bir bağla.

Dönün iğler, dönün, çekerek iplikleri.
Korku bilmez Achilles doğacak sizden,
Göğsünü çevirecek düşmanlara yiğitçe,
Sırtını değil hiçbir zaman…

 Güven Serin 


  

Hiç yorum yok: