Kamera; Güven Pera Müzesi
HAYSİYETİ KONUŞMAYI ‘DÜŞMANA BIRAKMAYIN!
Sloven filozof
Slavoj Zizek, İstanbul Modern’de felsefe meraklılarına iki saati aşan çok
önemli analizlerin, tespitlerin konuşmasını yaptı.
Can alıcı noktalardan
bir tanesi de ‘Kürtlerin bağımsızlığı gerekli mi? ‘ sorusuna verdiği cevapta
gizli;
“ Vatanseverlik
pekâlâ samimi olabilir… Ancak asıl, neo-liberalizm değerleri bitmiştir artık
haysiyeti konuşmayı ‘DÜŞMANA bırakmayın. Bizim artık haysiyet tartışmalarına
son vermemiz lazım.
Ölüm ve öldürme
üzerine barış olur mu? Suçlamaların ardı arkası kesilmezse, adalet yaratırken
adaletsizlik ekilirse; yeşerecek düşmanlıkları kim yok edecek? Bugünün
dünyasında uygar ülkelerin tamamı satranç oynuyorlar. Yani düşünüyorlar; kılı
kırka yarıp, eğrisiyle, doğrusuyla, matematiği, felsefeyi, politikayı ve
evrensel algıyı…
Öfkenin getirisi,
sirkenin küpünden çok öteye-ötelere gider… Bin yıllık birliktelikleri yerle bir
eder. Refahı, güveni; her şeyi… Politikacıların ağızlarından çıkacak bir tek
kelime bile, insanlarımızın bloklara ayrılmışlığının keskin taraflarını
usturaya çevirir. Çeviriyor da…
Demokrasi dediğimiz
yüce şey, sadece bazı insanlardan olamayacağı; toplumları oluşturan insanların
ihtiyaçları, beklentileri, yaşam biçimleri ancak demokrasi, adaletle karşılanabilinir.
Acabaların, âmâların hiçbir zaman sonu yoktur.
Konuşan, merak eden,
okuyan ve öğrenen toplumların oynayacağı satranç uluslar arası sınırları
zorlar. Kendi içinde güven ve huzuru oluşturmak için her şeyi yapar. Sosyal
adaletsizlikler, bölgesel farklar, adaletsizlikler büyük göçleri, büyük
insanlık kıyımlarını sele çevirdiği halde; ne politikanın, ne de üniversite
çevrelerinin büyük seslenişi, reformlara açılacak kapıları oldu.
Kim ne derse desin;
bu ülke; yüzlerce yılın muazzam kavuşumlarıyla kaynaşmıştır. Cehaletin
öfkesinden korkar. Oyuna gelmemek için kin, nefret yağmurlarını bahçesinde
istemez. Uygarlığın getirilerine muhtacız. Bu muhtaçlık da gelişmişlik, kendi
kendimize yetmeyle mümkündür.
Askeri uygulamalar hiçbir
zaman çözüm getirmemiştir. Demokrasi sevil irade, sivil düşünceyle uygarlık
parkuruna dâhil olur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve alınan yola, benimsenen
reformlara bakınca; eğitimin, sanatın, ilimin niçin tercih edildiği çok daha
iyi anlaşılır. Niçin barışa koşulduğu, ekonomiye çok ciddi bakılıp, kurtuluşun
savaşmaktan çok çalışmadan geçeceği anlaşılmıştır.
Politikacıların yol
değiştirmesi, başka ülkelere bağlılık bizleri nerelere getirdi. Oradan oraya
savrulup duruyoruz. Güya, bir tarafımız batı; bir tarafımız da doğu… Hâlbuki
bütün yönler güzeldir. Batının doğu ile işbirliği, doğu da ki eşelenmesi
yüzyıllar öteye gider.
Ya bizlerin ki; ya
nefret; ya da büyük aşk… Ara tonlar, ana renklerden çok daha fazla;
sayılamayacak kadar çok…
Dostlar; filozofun
söylediği büyük sesleniş çok önemli; “ haysiyeti konuşmayı ‘düşman’a
bırakmayın!”
Artık, bu diyar;
uygarlıkların yeniden doğuş yeri olurken; topal adaletin, demokrasinin de
yükseliş yeri olmalı. Konuşarak, çözüm arayarak. Cehaletin, taraf olmanın
çözümü değil; aklın, tarihin, geleceğin, yenilenmenin çözümleri… Bu halkı; önce
okuma seferberliğiyle, liseye dönmüş üniversitelerle kandırdık. Şimdi işsizlik
ordularıyla ince düşlere muhtaçlık içinde oyalıyoruz.
Gözyaşı ve yokluk
kadermiş gibi algılanıyor. Hâlbuki değil… Çalışmayı, düşünmeyi, güvenmeyi; adil
olmayı yeniden anlamalıyız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder