16 Aralık 2014 Salı

TANRILAR ve KRALLAR - EXODUS


Büyük Krallık; neredeyse 3000 yıl süren uygarlık;şimdi nerede
diye irdelenmeli;niçin diye...


Musa, iyi bir savaşçı;aklın erişebileceği yolu,yolculuğu
cesaretle yürümek isteyen birisi. Çelişkileri bitmemiş,
son seçeneği,ne savaşlar, ne inançlar;sosyolojiyi 
felsefeyi ,yalın gerçeği sorguluyor.


Musa'nın sevdiği. Filmde çok az görünse de, üzerinde
önemle durulmalı;evrenin tınılarını;bütün krallıklara, tanrılara
bedel bir başka şeyi anlatıyor; sevgiyi...

TANRILAR ve KRALLAR (EXODUS)

  Vizyona yeni giren filmlerden, ABD, İspanya ve İngiltere ortak yapımı... Yönetmen Ridley Scott. Bu ve bunun gibi filmleri izleyince dünya sinemasının hangi aşamaya geldiğini ve aynı zamanda sinemanın zaman kavramını nasıl yok edip; zamanın ötesine gideceği gibi zamanın gerisine de inebileceğini görüyoruz.

  Zamanımızdan 3300 yıl önceyi hem görsel, hem işitsel, hem de duygusal ancak sinemanın yardımıyla anlatabiliriz. Bu sanat dalının büyüsü, insan üzerindeki tesirleri oldukça güçlüdür. Tanrılar ve Krallar filmi de tarihe, efsanelere bir parça ışık tutuğu gibi, insan zekâsını ince işçiliğe, usta bir zanaatkârın marifetli eserine dönüştürmüş.

 Aklın alabileceği yol ve yön sonsuza doğru uzansa da, çevremizin değer yargıları, önemsedikleri göz önünde tutulunca hür olmayı, başkalarının hürriyetine baskı yapmamayı da ciddi bir sanat; bir yaşam desturu olarak görürüm.

  İlyas Bey ile birlikte gittiğimiz filmin görselliği bilinen manada çok yeni görüntüler katmasa da konunun tarihi bir dönemi; insanlığın o günden bugüne bıraktığı efsane ve gerçekler arasındaki yüksek ve aşağı izleri düşününce, o günün büyük uygarlığı Mısır, Mısır Krallığı bir kez daha irdeledim. Büyük gücün sanatı da, gizemleri de büyük olur. Köle olan topluluklar ve o toplulukların bin bir acısı, öteden beri devam eden yüksek inancının ortaya çıkarttığı Musa; bu filmle o zamanı bu zamana taşıyıp, muhteşem benzerliği de, akan zamanın zamansızlığını da anlamanızı isterim…

 Film; Mısır Uygarlığına da, Musa ve halkına da, anlamanız, düşünmeniz; yaşama katkı sağlayan beyin tünelleriniz içinde uzanan tellerinize güzel izler bırakacaktır. Her izin okunuşu, hissedişi farklı olsa da, aklın, sağduyunun, felsefe ve sanatın yoğurmasıyla bakarsanız; bu izler, bir başka patikaya, ışığa; büyük evrene doğru bir adım; belki de bir sapan etkisi; yani büyük zıplayışınıza tanıklık etmenize neden olacaktır.

  Filmi izlerken, öküz altında buzağı aramayın! Tarih hakkında hiçbir bilginiz olmasa bile, sezgilerinize, vicdanınıza güvenin. Şiddeti, sevgiyi, köleliği, hürriyeti; inançlara yol gösteren büyük yaratıcının insana ve insanlığa bakış açısını; kalbinizi en sevdiklerinize açar gibi açınız…

  Mısır deyince piramitler, Firavunlar gelir akla. Gizemler, zanaat ve sanat gelir. Matematik, fizik gelir… Ama şimdi nerede onlar? O büyük uygarlığın büyük birikimleri nerede? Toprağın yedi kat altında; lanetli zamanların dünyaya bir şey anlatmak için gizlediği yerlerde mi?

  Film; heybeti, gücü, istikrarı, disiplini anlatırken, gücün, istikrarın nelerle beslendiğini de gösterecek size. Ne güce küsün, ne de gücün öldürdüğü insanlığa; sadece sizin, bu kadar rahat ve uygar ve sevgi dolu yaşamınız içinde şimdi, şu an, aynı güçlerin bir kısmını dahi elinize geçirseniz hangi durumda olabileceğinizi anlamaya çalışın! Ve şu andaki konumunuzda ki adaletinizi; şaşmaz teraziyle, aklın vicdan ile aşikâr bir şekilde yapınız…

 Bu filmde her şeyi hissedebilirsiniz! Tanrısal gücün yüceliği karşısında insan olarak ezilirken, çelişkiye düşebilirsiniz. Musa’nın halkının inancına, inançsızlıktan ve hangi tünellerden geçerek geldiğini anlamaya çalışırken şaşırabilir, sevdiği kadın için yüreği ile sarıldığını, ebedi tercihini yapınca başınız dönebilir…

 Ortaya konulan her eser, şüphesiz büyük emek harcanarak doğar. Film saatinden yarım saat önce AVM’nin alt katında bir başka emekçi, bir başka ustanın elinden çıkan çiğ köfteyi dürüm dürüm ettik. Murat ustanın leziz marka çiğ köftesi; batı ile güneyin sentezi gibidir. Bu tatta, Urfa ve Tekirdağ ellerini, emeğini hissetmeniz mümkün; çünkü öyle…

  Tekirdağ’a büyük marketlerin, AVM’lerin büyük yarışına tanıklık ederken, küçük esnafın yeryüzü ticari mücadelesini de unutmayın. Yunus Usta peynir helvasıyla, el emeğiyle, kendine has tatlısıyla var olmaya çalışıyor. Murat Usta da öyle; çiğ köftesini kendi yoğuruyor; o yüzden onun elleri, bulgur, biber kokuyor…

 Sinema da öyle; içinde emek, düşünce; insana, insanlığa uzanma varsa; ona dört elle sarılın. Seçici olmayı da unutmayın. Zamanımızın, paramızın, beyin depomuzun ne kadar önemli olduğunu yüksek aklınıza nezaketle selam vererek bir kez daha hatırlatmak isterim. Kirlenmek güzeldir ama enayice, hiçbir esprisi olmadan, alın teri akıtmadan, enerjimizi yükseğe, alçağa; bir sporcu gibi kaslarımızı eğlendirmeden kirlenmenin hiçbir hükmü yoktur dostlarım…

  O yüzden kirli bilgiden kaçının! Tıpkı, bulunduğu yeri sürekli çiğneyerek bataklığa dönüştüren insanların aynı şeyi tekrarlayıp sizi de içine çekmek istemelerinden kaçmanız gerektiği gibi; seçicilik içinde sinemaya, küçük esnaf üretimlerine, tiyatroya, kitaplara bırakın kendinizi; yaşamın biricik kıpırtısını unutmadan; bütün kavramlar, insana muhtaçtır; insan da insanlara…

 Güven Serin 
 

  



Hiç yorum yok: