26 Mayıs 2014 Pazartesi

ÖLMEK HİÇBİR ŞEY DEĞİL...


(Geçmiş Zamanlar) Fransız Kültür Merkezi
"Ağlama Letizia ağlama...)


ÖLMEK HİÇBİR ŞEY DEĞİL

  Acısını dışa vurmayan bir adam, bir yazardır Italo Svevo. Günde altmış adet sigara içmesiyle belki de içindeki acıları öyle bastırıyordu. Bastırdığını sanıyordu…

  Her gün en az altmış sigara içen Svevo’nun ciğerleri hastalanmıştı. Ayrıca geçirdiği kaza sonucu bacağı da kırılmıştı. Öleceğini anlamış başucunda ağlayan biricik kızı Letizia’ya seslenir;

“ Ağlama, Letizia, ağlama. Hiçbir şey değil. ÖLMEK HİÇBİR ŞEY DEĞİL!” Kızı Letizia’nın söylediği gibi ölümü yaşlı bir filozofun ölümüydü. Gözü yaşlı, babaya son bir veda anı, yaşamı boyunca hayatı irdelemiş birisi için neler ifade ediyordu?

 Yaşamın dönüşümü bu dönüşüm içinde farklı algıların hiçliğine düşen ve soluk almakta bile zorlanan insan için belki de ölüm bir kurtuluş çağrısıydı. Ve ölüme ağlayan kızına seslenişi, ölmenin kurtuluş, kurtuluşun dönüşüm, dönüşümün de hiçbir şey olduğu…

 Bizim evrenimiz, hiçbir şeyden doğmadı mı? Boşluğun enerjisinden; sıfır hacimden, o muhteşem patlamalardan sonra… Svevo, bu anlayışa, bu keşfe ulaşmış, kendi yok oluşunun aynı zamanda kendi felsefesinin doğacağını, yepyeni bir yaşam döngüsü oluşturacağını mı anlatıyordu. Yoksa bu düşünür, bu söz cambazı acılardan başka hiçbir şey düşünemeyecek durumdayken, kızının süzülen yaşlarına, dolmuş kalbine bir babanın son sarılımı, evrenin şefkat gösterisi miydi?

 Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, ölüme herkes inanır ama kendi öleceğine kimse inanmazmış. Hasta yatağında, soluk almakta zorlanan, günde altmış sigarayı büyük bir keyifle tüttüren Svevo her insanın yangılısına, ölümsüzlüğe, ölümün onu görmezden geleceğine mi inanmak istiyordu…

 Kâinler, filozoflar, peygamberler yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin yüksek dozajda mutluluğunu anlattıkları halde, insanın bitmeyen soylu kavgası, korkunç mal-mülk edinme sevdası, ün, nam, şan, üstünlük ve büyük alkışların, anıtların kendisinde toplanma arzusu, bilinçaltımızın bize oynadığı büyük oyunun bir parçası mıdır; bilemiyorum…

 Ölüm hiçbir şeyse, yaşam da hiçbir şey olabilir mi? Yaşamın insan aklıyla anlayamayacağı hiçliğin oyunu, görüntülerin, seslerin, kokuların, dokunmaların oyunu; tam zirveye ulaşıldı sanılan büyük mutlulukların eriyip akması, tam dibe vuruldu sanılırken, ümitlerin, bir küçük zerrenin peşinde sürecek büyük yürüyüşün; hepsi bir oyun olma, harika bir rüya, evrenin muhteşem oyunculuğu, yönetmenliği olabilir mi?

 Yazar filozoflar bu yüzden sıra dışı keşiflerde bulunurlar. Bazen anlayamayacağımız kadar etkili ve sıra dışı… Ve bu keşifler onların sıra dışı karakterlerinin bile zorlandığı tanıklığı, sigara, alkol, yalnızlık ve büyük büzülme seçenekleriyle ödüllendiriyor.

 Günde altmış sigara, yaşamı ölesiye irdeleme ve genç kızları son ana kadar sevme; ölümün hiçbir şey olduğunu anlama yolunda yaşlanan bedene taze bir güç mü enjekte ediyordu ki yaşlı filozof ölümü, hiçbir şey olarak görüyordu.

 Almanca, İngilizce, Fransızca bilen Svevo yaşamının son yıllarında Kafka’yı keşfetti. Yazarların, aynı zamanda bir okur, dinleyici, iyi bir izleyici olduğu düşünülürse Svevo da bir başka genç yazar için susuzluğu giderme ilacı gibi görünüyordu.

 O yazar genç yaşta kansere yenik düşen ve gülüşünde bile hüzün sunumu yapan zarif bir kadın olan Tezer Özlü’dür.  Svevo’nin ilk beslendiği yazarlar Goethe, Schiller, Schopenhauer’dir. Hepsi Alman yazınının büyük ustalarıdır; daima verecekleri besinler bulunur; tıpkı, Kafka, Paveze, Svevo gibi; Tezer, Orhan Kemal, Haldun Taner gibi…

  Tezer’in anlattığı gibi;

“ Sınırsızlığı sigara ile dengelemeye çalışan, aşk, kıskançlık, evlilik ve ölümü en güzel anlatan, insanın kendi kendine algılayamadığı, ama Svevo okuyunca tanımlayabildiği tüm gizli duyguların büyük ustası.”

 Güven Serin



   

Hiç yorum yok: