Teşekkürler sanata adanmış sanatçı;teşekkürler
suskunluğun baş döndürücü büyüsüne
kapılmamış insan.
ÜNİVERSİTELERİMİZİN TARİHİ SESSİZLİĞİ
Neredeyse her
şehirde bir veya birkaç tane kurulan eğitim ve öğretim kurumları, niye bu kadar
sessiz? Üniversiteleri ortaokul ve lise bölümlerinden ayıran şey, sadece
binalardan ve belli bir yaş aralığından ibaret insanlar mıdır?
Üniversiteler için;
Evrensel anlamda
üniversiteler bilimin üretildiği, özgür düşüncenin yüksek sesle dile
getirildiği, aydınlanmanın merkezi, kamunun çıkarlarının savunulduğu ve siyasal
iktidardan bağımsız kurumlar olarak, tanımlanıyor.
Uygar dünya, bu
tanımlamayı çoktan günlük hayatın içine ve güncellenerek soktu. Ya bizler;
sürekli halkın acılarla, yoksullukla, belli gruplara ayrılmışlıkla
ödüllendirilen, zenginleşirken fakirleşen, çalışırken yoksul ve yorgun düşen
insanlar, seslerimizi nasıl duyuracağız. İmamlar, başlarını çoktan yere
eğmişler. Tek dertleri, varsa yoksa öteki dünya. Ama tezat bir şey var bu
işlerde; öteki dünyayı sıkça hatırlatanlar, bu dünyanın en güzel nimetlerine
sahip olmakla da meşgul; ne yaman çelişki değil mi?
Ya öğretmenler,
öğreticiler ve üniversiteler ne yapıyor? Büyük çok büyük binaların ardına
saklanıp, teknolojinin muhteşem görselliğiyle standart çalışmaları boy boy
fotoğraflarla süsleyen, bilimin ve özgür düşüncenin, aydınlığın fışkıracağı
yerlerden neler fışkırıyor; elbette büyük SESSİZLİK…
Kıtalar ve yerküre
büyük sarsıntılardan, girdaplardan sonra yer değiştirir. Deniz karaya, kara
denize kavuşur. Peki, ama bu toplum yüzyıllardır sarsılıyor ve girdabın içinde,
ne zaman kendi yerini değiştirecek. En güzel savaşı; KURTULUŞU vermiş, yokken
var olmuş bu mahzun toplum, ne zaman gülmenin, özgürlüğün, aydınlığın savaşını
kazanacak?
Hiç denenmemiş
intihar biçimleri deneniyor; bir baba, evlatlarına ve eşine bıçağın en körüyle,
keserin en sertiyle saldırıyor ve katlediyor. Bir başka baba, ailesini en
bıçkın katiller gibi öldürdükten sonra, geriye kalan küçük oğlunu ellerinden
tutup, binanın en yüksek katına çıkartıyor ve aşağı atıyor.
Çocuk, aşağı
atılmadan önce son bir kez babaya yalvarıyor;
“ Baba, beni atmayacaksın değil mi? Baba beni anneme götür!”
Bu seslenişi
komşular duyuyor; kapıların ardına gizlenmiş, saklanmış, korkmuş komşular ve
hiçbir şey yapamamanın zavallı duruşuyla, mahşere kadar ezik, kırık, pişman
kalacak insanlar; şimdi, şu anda, üniversitelerin büyük çoğunluğunun yaptığı
gibi; susmuş, korkmuş ve ezilmiş; bütün pişmanlıklarını sonraya ertelemiş…
Peki, ama bu
yaşananlar artık günlük hayatın sıradan olayları gibi, yok olan aileler,
çocuklar ve kadınlar; sürekli çocuk ve daha fazla insan arzu edilen
siyasetçilerin hangi ACİL önlemleriyle durdurulacak?
Ülkenin, o ülkeyi
vatan bellemiş insanların kaderi sadece siyasetçilerin eline bırakıla bilinir
mi?
HAYIR!
Bırakılamaz elbet.
Peki, ama üniversiteler nerede? Öğretmenler, öğretim görevlileri, profesörler
ve girdabı görmeyen taşlaşmış vicdanların parfüm kokulu insancıkları; nerede?
Tam da bugünü
anlatan, bugünün sarsılmaz gerçeğini sözcükler ile aydınlanma ve özgürlüklere
kapılarını kapatmış üniversitelere seslenen İrfan O. Hatipoğlu’nin makalesinden
küçük bir örnek;
“ Siyasal iktidarın
ortaya koyduğu ‘yasakçı/baskıcı anlayış’ bulaşıcı bir şekilde üniversiteleri
sarmıştır. Aldığı görevin bilincinde olan Yüksek Öğretim Kurulu da
akademisyenleri ve öğrencileri duyarsız/korkak hale getirmek için çaba
harcıyor. En güzel örneği üniversite üst yöneticilerinin siyasal iktidarın ‘
Gezi eylemlerinden’ sonra başlattığı baskıcı uygulamalarına verdiği destektir.
Yönetmeliklerde
yaptığı değişiklerle üniversiteleri öğrenciler ve akademisyenler için ‘açık
zindanlara dönüştürmeye çalışılıyor.”
Görünen ülke
gerçekleri böyledir. Anlaşılan o ki, insanın kurtuluşu, uygarlığın devamı asla
ama asla bitmeyecek; çalışmak, üretmek, öğrenmek ve sorgulamak, gerektiğinde
evrensel insanlığın çığlığını atmak; yani sesini vermek; sessizliği bozmak,
insanın, aklını, merhametini, bilgisini ve iradesine sahip çıkışını hatırlatmak
adına…
Güven Serin
2 yorum:
Üniversitelerimiz giderek çoğaldılar Sanırım Vakıf üniversiteleriyle birlikte 180 civarında üniversitemiz var. Bir ülkenin, bir kentin can damarı üniversiteler. Toplumun aydınlanmasına , kültür birikimine yardım edecek yükseköğretim kurumları.
Ama ne yazık, bir dönem kitap okumaktan çekinen bir kuşak yetişmişti. Şimdi de konuşmaktan çekinen bir kuşak yetişiyor.
Merhaba Makbule Hanım.Üzülerek,haklısınız... Bir geçiş,belki de tekrar var oluş dönemine bir şeyler taşıma dönemi;kim bilir...
Yorum Gönder