Kamera; Güven Ganoslar-Uçmakdere-Tekirdağ
Kamera; Güven Uçmakdere-Ganoslar
Batı Pistinden atlayan bir sporcu; güneş gibi
süzülüyor günün içine.
Kamera; Güven Renkler ve ışık; ne güzel;
bahar oyunu;saflığın çocukluğunda...
Kamera; Güven Ganoslar;yapraklar renk töreni içinde.
Zeytin ağaçları dolu dolu;yakın zamanda onlara dokunacak
elleri,yanık türküler söyleyen kızları bekler gibi...
Kamera; Erdem Ganoslar Yürüyüşü; kışa bir adım kala...
Kamera; Erdem Ganoslar-Uçmakdere Tepeleri
Kamera, Güven Kartalkaya-Ganos Dağları
Erdem, meşhur asası ile haykırıyor.
Kamera; Güven Kartalkaya-Bakacaktepe-Tekirdağ
Yükseklerin fatihi; Fatih...
Kamera; Güven Yunus Usta,
her daim üretken ve hareketin içinde.
Kamera; Güven Kartalkaya
Erdem,tabiata minnet duygularını sunuyor; asası hep yanında;
Yunus Usta işçiliği ile.
Kamera; Güven Uçmakdere, Ganoslar-Tekirdağ
KIŞA BİR ADIM KALA
Bol güneşli yaz
sonbahar derken kış aylarına bir adım kaldı. Döngünün değişim töreni her mevsim
başka güzel. Sonbahar, daha bir güzel… Güzel günleri fırsat bilip, yılın her
zamanı farklı güzel olan Ganos Dağlarına gittik.
Günlerden 10 Kasım
Pazar; büyük insanın ölüm yıl dönümü… Yine sirenler haykıracak; yine nutuklar
atılacak ve yine onu yok etmenin vazgeçilmez canlıları da onunla neredeyse bir
asırdan beri dövüştüğü gibi dövüşecek…
10 Kasım Pazar
gününün ılık sabahı bulutlu bir günün sisli zamanına doğru yolculuk yaptık. Her
zamanki gibi gezinin rehberi Yunus Usta, gezimizin şakalarına can katan Erdem
ve gruba yeni katılan Fatih ile birlikte yol aldık, yeni asfalt yolun kıvrımlı,
çam, meşe, kekik kokulu tepelerinde.
Marmara, ışığın
farklı oyunlarıyla oyun oynuyordu; her zamanki gibi… Güneşin kendini göremiyor
olsak da denize yansıyan kırmızı ışığın görselliğini, milyarlık döngünün o
muhteşem gösterisini gördük.
Ganos Dağları sabahın
ilk ışıklarıyla tazeliğin buğulu güzelliklerinin nemli yüzleriyle
gülümsüyorlar. Erdem, Yunus Ustanın sürprizi olan yeni sopasına kavuştu.
Oldukça güzel olan bir derviş asasına benzeyen sopa en gösterişli olarak göz
kamaştırıyordu. Erdem’in yeni kavuştuğu sopası, günün, gezinin ayrı bir
şakalaşma konusu oldu.
Şehrin gürültüsü
azaları azalmaz, tabiatın mistik kokuları, kendine as besteleri çıkar ortaya. Bu
yolculukta da aynı gösteri; insan olan insana sunulan kaplıca şifaları gibi
bedenlerimizi besleyen ruhlara bir armağan olarak verildi.
Şüphesiz kış ayına
bir adım kaldı. Bu kadar güzel günlerden sonra tabiat her an kendi
sürprizlerine yapmaya başlayabilir. Yağmuru, karı, soğuğu, rüzgârı ile tabiatın
muhtaç olduğu bütün oluşumları milyarlarca yıldan bu yana tekrarladığı gibi
yine tekrarlayacak. Bu tekrar aynı zamanda insana; uyumu, ahengi, istikrarı,
hareketi, öğrenimi ve öğretileri de anlatır…
Gezinin başlangıcı
elbet tabiatın içine girer girmez ilk çığlığını atsa bile, esas olarak
Uçmakdere Köyüne gelmek ile daha netleşti. İbrahim Ağabeyin her zamanki sakin,
güleç yüzlü kahvesine “günaydın” dedik. Sabah çayları, küçük kurabiyeler ile
birlikte iyi geldi.
Dört kişilik
ekibimiz, taşın, ahşabın hâlâ var olup, varlıklarıyla tabiatı, tabiat severler
desteklediği köyün içinden dağlara; Ganosun kıvrımlı patikalarına, yollarına
yürüdük. Meşe ağaçları çoktan uykuya yatmışlar. Yaprakları ölüm sessizliğinde
ölmüşlüğü en sakin haliyle huzurlu bir evin yatağı gibi serilmiş tabiatın
üzerine. Ardıçlar ilkbaharın yeşili gibi hep yeşiller; bir kurtarıcı gibi,
utangaç kuşlara, soğuktan donacak hayvanlara sığınak olmanın huzuru içinde;
yem yeşiller…
Toprağın, ormanın
kışa yaklaşan zamanı; her taraf meşe, kekik kokularıyla sarılmış. Nadir olan
kartallar, yüksekte yakaladıkları rüzgârın keyfini çıkartıyorlar; fazla çaba
harcamadan sabah kahvaltısı için av peşindeler.
İlerleyen günle
birlikte bulutların arasından güneş de güne tam olarak katıldı. Neredeyse tüm
gün hiçbir buluta boyun eğmedi. Kartal Kaya-Bakacak Tepe olarak bilinen yere
yaklaşık dört saat sonra ulaştık. Bakışlarımız ihtiyar kayanın üzerinden iç
titreten ürpertilere karıştı; aşağıda uzanan vadiler, tepeler, deniz; insana,
insan olmanın bahtiyarlığını hatırlatıyor. Evrenin içinde çok küçük bir yere
sahip dünyamızın o büyük kavgalarının ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu,
tabiatın kalbinde, büyük evrenin hemen altında hissetmek; insan denen canlının
ne büyük acizliği olduğunu da gösteriyor.
Var oluşumuzun eseri
tabiat, tabiatın karşısında büyük istilalara, büyük savaşlara kapılıp,
varlığımızı önemsemeden tüketmenin büyük kayıpları da Kartal Kaya'nın
esintisiyle birlikte bedenimize ve bedenimizden fırlayacak gibi duran ruhlara
yapışıyor.
Her yürüyüş, tabiat
ile her buluşma kendi anısını oluştururken, kendi hikayesini de ortaya
çıkartır. Bol fotoğraf ve büyük gülümsemelere neden olan küçük video
çekimlerine en büyük katkıyı veren Erdem'e, video çekimlerine doğal müziği ile
katkı yapan Yunus Ustaya, varlığını çok çabuk benimseten, tabiatın doğallığı
içinde çok doğal olan Fatih'e minnet, saygı ile selam ediyorum. Yürüdüğümüz
patikalar, çıktığımız tepeler, mola verdiğimiz çeşme başları; hiçbirisi bizden şikâyetçi
olmadı; çünkü oralara saygı ve sevgi içinde yaklaştık; kirletmedik; var olanı
yok etmedik; tam aksine Bakışlarımız ihtiyar kayanın üzerinden iç titreten
ürpertilere karıştı; aşağıda uzanan vadiler, tepeler, deniz; insana, insan
olmanın bahtiyarlığını hatırlatıyor. Evrenin içinde çok küçük bir yere sahip
dünyamızın o büyük kavgalarının ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu, tabiatın
kalbinde, büyük evrenin hemen altında hissetmek; insan denen canlının ne büyük
acizliği olduğunu da gösteriyor.
Var oluşumuzun eseri
tabiat, tabiatın karşısında büyük istilalara, büyük savaşlara kapılıp,
varlığımızı önemsemeden tüketmenin büyük kayıpları da Kartal Kaya'nın
esintisiyle birlikte bedenimize ve bedenimizden fırlayacak gibi duran ruhlara
yapışıyor.
Yürüdüğümüz
patikalar, çıktığımız tepeler, mola verdiğimiz çeşme başları; hiçbirisi bizden
şikâyetçi olmadı; çünkü oralara saygı ve sevgi içinde yaklaştık; kirletmedik;
var olanı yok etmedik; tam aksine Yunus Usta cebinde taşıdığı tohumları doğaya
hediye etti.
Kışa bir adım kaldı;
döngü hiç bıkmadan yol alacak evrenin genişleyen sonsuzluğunda; yeni galaksiler
doğacak, diğerleri batarken; insanın büyük çığlığı, aldatıcı öfkeleri, gururu
yenilginin en büyüğü ile ödüllendirilecek; yok oluşla… Şimdi, şu anda,
sonbaharın yok oluş törenlerini, renklerin, kokuların, esintilerin en güzel
görsellikleriyle izleme vakti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder