5 Şubat 2013 Salı

SANATIN SESİ


Kamera; Güven  Kanlıca



SANATIN SESİ

  Yine, bir dünya şehri olan İstanbul’dayım. Yine kavuşmanın heyecanı içinde, şehri Tekirdağ’a oldukça yakın bu güzelliğin, bu bilinmezliğin, muhteşem çelişkilerin ve derinliği olan sanatın, mimarinin, geçmişin içinde…

  Barış Manço’nın 14. ölüm yıldönümü anma töreninde, güneşin günle, rüzgârın aydınlıkla, sevgiyle buluştuğu, bir vapur insanın bir tek insanda, sanatın sesi olan Barış Manço sanatında buluşmanın o nazik, o zarif, o yükseliş anında olmanın büyük onurunu yaşadım.

  Barış Manço öleli tam tamına 14 yıl oldu. 14 koca yıl, insan denen canlının önünden akıp gitti. Kaybolmayan şey, Barış’ın şarkıları, şarkılarına sinmiş ezgileri, felsefesi; tam da halkın sesi, hakkın, düşünmenin, kendine gelmenin ve öze varmanın sesi; işte bir kez daha, günü, geceyi, rüzgârı, sevmeyi, birlikteliği hissederken, bir kez daha bir araya geldik; bir vapur insan…

  Boğazın vapurları ve o vapurlara arkadaşlık eden martıları her zaman şımarık, her zaman coşku içinde olurlar; bilirim ama Barış’ı anma töreninde çok daha başka şımarırlar; çocuğun masum şımarmasında, yaşlının mahcup gülümsemesinde olduğu gibi çok daha başka, çok daha insancıl…

  Bu yıl, güneşin güne büyük cesaret verişinden mi, Barış’ın daha da özlenmesinden mi bilinmez, katılım inanılmaz çokluktaydı. Tam manasıyla vapur ağzına kadar dolmuştu. Sık sık uyarılar bu yüzden yapıldı; “ lütfen aynı yerde toplanmayalım, vapur sol tarafa yatıyor, daha yaşamak istiyoruz” gibi, nazik uyarılar, Barış’ın müziğiyle, ezgileriyle, nefesiyle boğazın akan berrak sularıyla birlikte karıştı zamanın akıntısı içine.

  Vapur çığlıkları martı çığlıklarına karışırken, adalar sisler içinden uyanırken, insanlar yaşam denen büyük mucizenin içine tekrar girmenin adımlarını atarken, Barış Manço Vapuru yine Moda’dan kalktı. Önce Kadıköy’e, sonra Kabataş’a uğrayıp bekleyen insanları aldı. Herkes heyecan içindeydi; sanki bir arada olmanın büyük gücünü keşfetmiştik. Vapurda diğer yıllardan kalmış bir sürü tanıdık yüz; ismini bile bilmediğim yüzlerce insan bir tek insana, sanatın sesine koşmanın heyecanıyla seyrettim doyumsuz, büyük manzarayı.

 Vapura binemeyenler, vapuru uzaktan izleyenler de aynı vapurdaki insanlar gibi duygusallığın insaniyeti içinde bakıyorlardı bize. Gönülden yükselen büyük çığlığın insan ellerini sallıyorlardı işitilen vapur düdüğünün geçit töreninde.

  Kanlıca mezarlığı yine rüzgarın, çamların, çeşit çeşit çiçeklerin eşliğinde ölümleri selamlayan yaşam doluluğuyla karşıladı bizi. Büyük yokuşu, büyük insan topluluklarıyla yürüdüm. Her insanın yanında geçerken, insanların Barış’a yürüyüşlerinin parlamış gözlerini, çarpan kalplerini de fark ettim.

  Gördüğüm en güzel manzaralardan birisiydi bu buluşmanın kültürleşmiş olanı; her yıl artan oranda yenilenen biçimi. Bu manzarayı, bu büyük töreni yaşatacak olan; Barışın’ felsefesindeki esas ulaşılan amacın kendisiydi; yani bu törene katılan 7’den, 77’ye olan insanlar.

 Başka hiçbir törendi bu kadar çok insan çeşidi, yaş farklılığı yoktur. Barış Manço’nun narin, müzik dolu bedeni durduğunda, daha doğmamış çocuklar bile bu törendeydi; Barış'ı  o güzel sesi, tükenmeyen sanatı anmanın, hatırlamanın, onun şarkılarıyla bütünleşmenin içindeydiler. İşte budur, yaşamın devamı olan; dededen babaya, anneye; anneden, çocuğa geçen sevgidir, diğer sevgiyi, o muhteşem sanatı yaşatacak olan…

 Gördüm ki bir insan en güzel sanatıyla anılır ve yaşam içinde yaşadığı fark edilir. Barış, nesilden nesle sanatıyla, ezgileriyle, halkın içinden çıkarıp tekrar bize sunduğu şu şarkılarıyla yaşayacak;

 Bana yolun seç diyorlar, bozuk yolu seçer miyim; eğri eğri, doğru doğru…

 Bir dilim ekmeği bölüşürüm senle. Suyu aynı tastan yudumlarım seninle. Eğer kalbin kırıksa dost yüzünden. Bir selam sana gönül dağlarından. Gel, sende katıl bizle. Dolaş bahçemizde gönlünce. Uzat korkma elini. Bak beş parmağım var benimde.

 Yaz dostum, güzel sevmeyene adam denir mi? Yaz dostum, selam almayana yiğit denir mi? Yaz dostum, boşa geçmiş ömre yaşam denir mi?

 İşte böyle dostlar; şarkılar, ezgiler, müzik sesleri, bir insanın felsefesiyle, diğer insanlara ve onlardan diğerlerine akacak bir ırmağa dönüşmüş durumda. Her dönüşümün kendi yaşam hakkı vardı; bu yaşam hakkı içinde yeniden var edilen ölümlüler dirilirler. Bu yaşam hakkı içinde yine o büyük onarım başlar; bizi, miskinlikten, pişkinlikten, duyarsızlıktan kurtaran büyük onarım…

 Güven Serin
  

  

4 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Barış Manço, 7'den 77'ye herkesin yüreğinde ayrı bir yere sahip oldu..Hümanizmle harmanladığı ve felsefi derinliğini yansıttığı eserleriyle daima anılacaktır..

Teşekkürler sevgili Güven, bu özel günde değerli sanatçımızı andığınız ve kabrini ziyaret ettiğiniz için...Allah rahmet eylesin ve nurlar içinde yatsın..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Günaydın Esmir. Bende size teşekkür ediyorum.

Hayal Kahvem dedi ki...

Ne güzel!

GÜVEN SERİN dedi ki...


Kesinlikle çok güzel. Teşekkür ederim Hayal Kahvem.