24 Ocak 2013 Perşembe

İNSANLAR İNANMAK İSTER


Kamera; Güven Sığacık -Seferihisar

İnsanlar inanmak isterler güce; ama asıl
sorun aradaki ince çizgide; fayda ile zararın
kesiştiği yerde...

İNSANLAR İNANMAK İSTER

  İhtişamlı bir güce inanmak ister insanlar; o gücün büyük ihtişamından kendi ölümsüz güçlerini doğurduklarını sanırlar. Tarih böyle yanılgılar ile doludur. Tarih az bilinip yeterince önemsenmediği için, bilginin en bol olduğu zamanda bile çok değerli bilgilerin merdivenlerinden aşağı inmek istemez; güce, ihtişama inanmış insanlar-insancıklar…

  En güzel ekmeği ekmeğin sanatına inanmış fırıncı pişirir; en güzel unu, suyunu, tuzunu ve mayasını nasıl ve ne şekilde koyacağını bilerek. En güzel besteyi, duygularını ve sözcüklerin büyüsünü tanıyan besteci yapar ve en güzel şarkı çıkar ortaya. En güzel heykeller, resimler, en güzel düşüncenin, inancın, bakışın ve çalışmanın eserleridir.

   Bütün güzelliklere rağmen, aranan en güzel, en şaşırtan ve en faydalı gibi görünse de tarihin içindeki insan rezillikleri hiçbir insan zekası ile izah edilemez. Daha bir yüz yıl önce Birinci Dünya Savaşı, Balkan Savaşları ve İkinci Dünya Savaşının büyük ve korkunç kalıntıları, ağıtları, yazılımları, fotoğrafları ve filmleri ortadadır. Bu yüzyılın savaşları da gözümüzün önünde yaşanıyor; ama inanmışız bir kere; güce ve güçsüzlüğe inanmışız…

  Artık Yunanlı bir yönetmen olmaktan çıkmış Theo Angelopulos’un yönettiği filmlerde insanların inanmak istediği, boyun eğdiği güçlerin büyük göçleri, düşündürücü hikayeleri yaşanıyor. Her şeyden önce müziğin insan için nasıl bir gereksinme, nasıl bir beslenme olduğu, insanın bölük-pörçük ruh yapısını sağlamlaştırıp medeniyet yolculuğunda sağlam bir kalkan gibi yanı başımızda duracağı anlaşılıyor.

  Theo ustanın Zamanın Tozu filminde de iç arayışlarımızın uyarılması yapılıyor. Düşüncemizin kabalıktan sıyrılıp, felsefeye, tarihe, insana, sevgiye dönüşmesinin şırıltılarını duyuyorum. Zamanın Tozu filminin öne çıkan müzik aleti piyona oluyor. Seslenişler yine felsefenin ve mitolojinin desteğini almışa benziyor.

  “Hiçbir şey sona ermez” diyor filmin içindeki ses; “gelecek asla durmaz.” Ve bir ses daha ; “ melek haykırdı, üçüncü kanat” diye…

  Tabiatın boşluğu sevmediği tabiatı seven herkes tarafından bilinir. Biline biline tabiatla ahmakça danslar ediliyor. Sabırlı, dayanıklı olan doğa, insandan çok önce var olduğu gibi, insandan sonra da döngünün hizmetinde yaşamaya devam edecek. Öyleyse bizim alıp veremediğimiz nedir? Neden asıl gerçek olandan, asıl kaybedenden, ezilenden kaçıyoruz? Korkularımızın güç karşısında bizleri daha da erittiği ortadayken, bizler bu pis ve lanet korkuları neye besliyoruz?

  Biliyorum, insanlar inanmak ister; bu yüzden at yarışları, spor toto, büyük hayallerin kumarını oynarlar. Bu yüzden komşumuzun kaybetmesini, kızdığımız birisinin ölmesini bekleriz; çünkü bizim kendi lanetin tuttuğunu, şartların eşitlendiğini sanırız; ama gerçek öyle midir? Kalan var mıdır? Eşitliğin denk olduğunu sandığımız akıl karşıtı, kin ve nefret ve kıskançlık dolu duyguların inandığımız gerçekten uzak olduğunu bir bile bilsek; ah, bir bile bilsek…

 İnsanlar inanmak isterler masallara, mitolojiye ve destanlara. Onların büyüsü, güzelliği, kurtarıcılığı ve masumiyeti iyiyi korur, güçsüze yardım eder çünkü. İnsanlar inanmak ister daha büyüğe, daha güçlüye ama asıl inanmak zorunda oldukları kendi büyük güçleridir. Neden daha ucuza elektrik tüketemiyoruz, su içemiyoruz, seyahat edemiyoruz sorgulamasını yapmak yerine bizler içimizdeki kurtarıcıya ve büyük çelişkilerin kavgalarına, küskünlüklerine inandığımız için asıl inanmak istediğimiz büyük cennetin dünya olduğunu bir türlü göremeden ölüp gidiyoruz; ne büyük bir kayıp; ne hazin bir gerçek…

 Güven Serin


Hiç yorum yok: