Kamera; Güven Moda İskelesi-İstanbul
Hatıralar ile birlikte zaman-mekan da
donar.
Size ait bir resim, şiir, beste, fotoğraf
o zamanın en büyük tanığıdır.
Bir ışık, bir sevgi, bir ilgi-alaka, hünerli
bir el, gayretli bir ses; donuk zamanları
tekrar yaşama; yaşamlara hediye eder.
KARA RECEP EFSANESİ
Çocukluğumun taylar gibi koşmalı zamanlarında bizim oralarda efsane haline gelmiş Recep; Kara Recep’in hikâyesidir bu hikâye… O zamanlar ovamıza pirinç ekilmez, yeşilli, sarılı ayçiçeğiler, mısırlar, buğdaylar, fasulyeler, karpuz, kavunlar ekilirdi. Her tarlada bir ağaç gölge vermek için beklerdi soylu insanoğlunu.
Ilgın ağaçları Meriç Nehri kıyısında kumlu alanlarda hayat bulmuş, bülbüller en güzel bestelerini yapıyordu. Meriç, alabildiğine gürültülü, heybetli akardı büyük aşk yaşadığı Ege Denizine.
Küçük bedenimin gözleri ile bakardım karşı kıyıya. Yunan toprakları derlerdi büyükler. Gavurun toprakları! Ne demek di gavur? Kötü bir şey olmalı ama karşı kıyıdan kötülüğün kokuları, sesleri gelmezdi küçük aklımın narin bedenine.
Daha teknoloji merakımız en yüksek seviyeye çıkmamış, perili-cinli muhabbetler, masallar ve destanlar hüküm sürerdi bizim ovalarda. Akşam olunca kuşların yuvalara gitmesini izlerdim yamaçlardan. Nereden gelir nerelere giderdi bu kuşlar? Kargalar kendi gurubu ile leylekler, serçeler, kartallar kendi gurupları ile dolaşır, kendi doğal yaşamların hayvanca keyfini çıkarırlardı.
Ovalara yayılan gelincik çiçekleri, hoyrat lanetli tarım ilaçlarına kurban verilmemişti. Tarlalardaki ahlât ağaçları da öyle… Karpuz ve kavunun en iyisini yer, mısırın en sütlüsünü bilirdik. Hele fasulye, Meriç kokardı. Meriç’in bereketli toprağı; Rumeli Dağlarından, vadilerinden, ovalarından süzülen toprak fasulye tarlalarına kardeşlik aşılardı bizler fark etmeden…
Tam da o zamanlar bir efsane vardı bizim diyarlarda. Kara Recep Efsanesi derlerdi adına. Anneler en haylaz çocuklarını Kara Recep geliyor, diye korkutur, izaha sokarlardı. Gece vakti çocuklar hele bir yaramazlık yapsın! Derhal, Kara Recep geliyor, derlerdi. Daha Kara Recep’in karasını duyar duymaz bedenimiz ruhumuz ile birlikte titrerdi. İçeri girdiğimiz gibi, içeride saklanacak sandık, köşe arardık.
Annelerimiz, ninelerimiz ne kadar dua etse azdır Kara Recep’e. Ne büyür kurtarıcı, ne büyük yardımcıydı onlar adına.
Kara Recep geliyor, korkusu ile yıllar yılların içinde süzüldü. Tıpkı bizler de iç içe süzüldüğümüz gibi. Dün aldığımız ayakkabı yarın ayağıma olmazdı. Hızlı boy attım, bereketli toprakların olduğu diyarda.
Recep; Kara Recep efsanesi sayesinde kötü yola da düşmemiştik. İstersen düş! Recep, kötülüğün, korkunun simgesi Recep; bizi dine, imana, izaha sokmak için büyük iyilik yapıyordu.
Küçük bedenimin küçük aklı ile sorardım nineme; bu Kara Recep ne yapmış nine? Ninem, o utangaç yüzlü kadın hemen ciddileşir; “ neler yapmamış ki, kaç bakkalı soymuş, kaç insanın önüne geçmiş, benim istediğimiz yapmazsanız sizi yerle bir ederim.” Dermiş. Kara Recep’in tüm istekleri hemen yerine getirilirmiş. O zamanın lüksü sayılan helvalar, lokumlar, ballar; sandıkla, leğenle, koliler ile Recep’in bulunduğu inine taşınırmış. Öyle anlattı büyükler, öyle bildik bizler…
Bir gün, küçüklüğümüzün anılarda kaldığı, artık 1.78’lik boy-post ile dolaştığım zamanda bir arkadaşım seslendi bana;
“şu karşıdaki adamı görüyor musun?”
Evet görüyorum.
“İşte o Kara Recep. Namı meşhur, efsane Recep!”
Arkadaşımın gösterdiği adam; kara-kuru zavallı bir biçareydi. İşte o zaman, ne olduysa oldu; kırk yıllık Kara Recep Efsanesi yakıldı bende.
Efsane dediğin Köroğlu gibi olur. İnsanın önünde eğilmez; insanlık onun önünde eğilir. Kerem ile Aslı’nın, Tahir ile Zühre’nin, Ferhat ile Şirin’in efsaneleri gibi…
Temelsiz, düzensiz, adaletsiz, merhametsiz, sanatsız, ilimsiz her oluşum; büyüklük, zorbalık yıkılmaya, yok olmaya mecburdur. Bu, büyük yaratıcının insanlığa armağan ettiği büyük bir kurtuluşun geç gelen ödülüdür…
Tıpkı Kara Recep efsanelerinin yıkıldığı gibi; bugüne, yarına ve bugünü, yarını dolduran, dolduracak insanlara; insanlık adına zulüm, adaletsizlik yapılıyor. İçeridekilere, dışarıdakilere.
Ortalıkta dolanan havada adalet kokmuyor. Merhamet sözcüğü unutulmuş. Öyleyse efsanenin yıkılma, yok olma zamanı yaklaşmış; gözünüz aydın ola…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder