KADINLAR,
FİLLER ve SAİRELER:
SAHNEDEN TAŞAN GENÇLİK, UMUT ve İNSANLIK
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatrosu’nun yeni oyunu Kadınlar, Filler ve Saireler’i izledik. Ve daha
salonun kapısından içeri adım atar atmaz şunu gördük:
Salon doluydu. Hem de öyle
yarı yarıya değil; genç seyirce ağırlıklı, canlı, meraklı ve umut verici bir
doluluktu bu.
Demek ki Tekirdağ tiyatro
izleyicisi gençleşiyor.
Demek ki sahne, gençlerin
hayatına yeniden karışıyor.
Bu, küçük bir ayrıntı değil;
bir şehrin kültürel geleceğine dair bir işarettir.
Oyunun başarısının altını özellikle çizmek gerekiyor.
Ama daha da önemlisi, üç oyuncunun adını özellikle ve ısrarla anmak bir
sorumluluktur:
Damla KAYA AZLAĞ
Kübra KİP
Pınar EFE
Bu üç oyuncunun ortak başarısı şurada
yatıyor:
Yoktan var edilen karakterleri,
sanki hayatımızın bir yerinden tanıyormuşuz gibi sahici kılmaları. Komedi
perdesinin altında, insanın kişisel yalnızlıklarını, bastırılmış korkularını ve
toplumsal sıkışmışlıklarını ustalıkla; hem de büyük bir ustalıkla işliyorlar.
Alkışlasak azdır. Çünkü bu
sadece iyi oyunculuk değil, inandırıcı bir insan hali sunumudur.
Oyun yazarı Yunus Emre Gümüş, metniyle
bugünün insanına doğrudan temas eden bir yerden konuşuyor. Sade ama katmanlı;
güldürürken düşündüren bir dil kuruyor. Gündelik hayatın sıradan denen ayrıntıları,
onun kalaminden sahnede karşılık bulan bir anlama dönüşüyor.
Oyunun adı, rastgele seçilmiş bir ad değil:
Kadınlar, Filler ve Saireler,
filin unutmaz zekâsını kadının aklıya yan yana getirerek, hayatta asıl gücün
gürültüde değil; sabırda, sezgide ve fark etme yetisinde olduğunu söylüyor.
Rejide Özen Yula imzası var.Metne hükmeden
değil,metni açan; oyuncuya alan tanıyan bir yönetmenlik anlayışı…Ritmi
yüksek,sahne dili net.Elbette perdenin arkasında kalan,ışıkta,seste,sahne
düzeninde emeği olan görünmez kahramanları da anmadan geçemem.Bu
başarı,kolektif bir emeğin ürünü.
Salon gençti. Oyunun içinde ve sonunda alkış
vardı ama çok daha fazlası olabilirdi. Bunu bir eksiklik saymayalım. Bu,
tiyatro seyirciliğinin zamanla kazanılan bir inceliğidir. Gençler izledikçe,
sahneye emek verdikçe, alkış da derinleşecektir.
Burada küçük ama önemli bir not düşmek
gerekiyor: Tiyatro artık insanımıza daha fazla inmeli! Broşürlerle, küçük kitapçıklarla,
sokakta karşılaşılan duyurularla…
Özellikle şehrin kalbi Hasan Âli Yücel
Meydanı’nda bir tiyatro gişesi, bir lüks değil, gerekliliktir… Bu bir kusur
değil; toplumun sanat duygusuna duyulan saygının doğal bir sonucudur.
Tekirdağ’ın tiyatrosu var. Bir geçmişi var.
Bugün tiyatronun yanında bir de opera ve bale salonu eklenmişken, bu kültürel
zenginliğin sadece inşa etmek değil, yaşatmak da hepimizin sorumluluğudur.
Herkesin bildiği gibi tiyatro, insanın
kendine baktığı aynadır. Gülerken vicdanını, susarken yarasını gösterir.
Empatiyi öğrettiği gibi hayatı biraz daha katlanır kılar.
Kadınlar, Filler ve Saireler bunu yaptı.
Sahne konuştu.
Salon dinledi.
Gençlik oradaydı.
Ve insan, bir süreliğine de olsa, kendini
daha iyi hissetti.
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder