24 Kasım 2025 Pazartesi

NESİP BEY-NESİP AYKIN

 


          BİR DEVRİMCİ FİLOZOFU KAPİTALİZME TESLİM ETMEK!

   ( Nesip Bey )

  Sahilin tuzlu esintisi yüzümüze çarparken, başımızda çınar ağaçlarının yaprakları dans ederken, yıllardır alıştığımız bir ses vardı:

Telefon açar açmaz, daha biz; “Nesip Bey, müsait misin?” demeden, o kendine özgü Anadolu zarafetiyle “Geliyorum, geliyorum…” der, birazdan elinde tostuyla, çayıyla ya da kahvesiyle belirirdi.

  Bizim için bir esnaftan öte, yalı bölgesinin filozofu idi. Sözünü tartan, sazını dinleten; günlük sohbeti bile kültüre, felsefeye, hatta zaman zaman neşeli bir “devrim” hayaline dönüştüren bir bilge.

  Erzurum’un dağlarından getirdiği o kendine has gülüşü, Tekirdağ sahiline kök salmış bir Anadolu rüzgârı gibi eserdi üzerimizden.

“Biz iktidara gelince devrim yapacağız!” derdi.

  Bunu söylerken öyle tebessüm ederdi ki, insan onun devrimi önce kalplerde yapacağına emindi. Siyaseten ne düşündüğü ayrı, ama sosyal meseleleri ince ince işleyen bir düşün adamıdır. Biri sıkışsa, bir Hızır gibi yetişmeyi gönüllü bir nefer gibi görmeyi çok iyi benimsemiş bir bilge.

  Ama her hikâyede bir dönüm noktası vardır. Tolstoy’un o meşhur hikâyesindeki Pahom misali… Hani güneş batana kadar yürüyebildiği bütün toprağın sahibi olacağını sanan, fakat hırsının peşine düşüp sonunda kendi nefesini tüketen adam…

  Bizim sahilde de başka bir tür “modern dönüşüm” yaşandı. Kapitalizmin gözleri, sosyal medyada onun tostunu yiyen, kahvesini için bir fenomenin kamerasıyla bir anda Nesip Bey’e döndü.

   Bir ay içerisinde sahil ve Nesip Bey’in küçük dükkânı sanki haç yerine döndü.”Bir tost alabilir miyim? Bir kahve içebilir miyim?” diye diyenler ve soranlar…

   Yüzlerce, binlerce insan, sosyal medyanın buyurduğu o hızlı kalabalık akmaya başladı. Reklâma para döksen bu kadarını yapamazsın, dişe düşündüm içimden…

  Kapitalizm işte; alır, büyütür, parlatır…

  Geçtiğimiz günlerde uğradım, eskisi gibi ayaküstü felsefe, mizan kırıntısı, bir gülüş, bir nükte bekliyorum… Oysa karşımda siparişlere yetişmeye çalışan, nefes nefese kalmış bir dost duruyordu.

“Dur bakalım, iyi mi oldu kötü mü? Başımıza bela mı aldık?” dedi. Gülmeye çalıştı ama artık gülüşü bize değil, ardı arkası kesilmeyen müşterilere dönüktü.

  O özgün konuşmaları, anlık sohbetleri, günün kültürel bereketini bir cümleyle başımıza yağdıran hali… Hepsi bir parça gölgede kalmış gibiydi. Biz dostları arasında bir düşünce sık sık dolaşıyor:

“Nesip Bey’i kapitalizm esir almış sanki!”

  Belki esir almak doğru sözcük ve düşünce değil… Belki de kapitalizm, bir insanın emeğini çoğaltırken biraz da zamanını alıyor.

  Tolstoy’un Pahom’u gibi değil elbette; burada hırs yok, burada halkın eli değmiş bir bereket var. Hak edilmiş bir bereket…

  Yine de insan düşünmeden edemiyor:

 İnsan büyürken, neyi kaybediyor?

Bereket artarken, hangi küçük mutluluklar eksiliyor?

   Biz sahilin eski müdavimleri için Nesip Bey hâla aynı Nesip Bey. Yorgunluğu ona yakışmıyor ama emeğinin karşılığını almasına seviniyoruz. Yine de biliyoruz ki onun arasında kaybolduğu kalabalık değil, bizimle paylaştığı o küçük, bilgece sohbetleridir.

   Ve bu yazıyı, kendisine duyduğumuz saygıyı dile getiren bir cümleyle tamamlamak boynumuzun borcudur:

“Nesip Bey, bizler için tam bir Anadolu rüzgârı, değerli bir kültür esintisidir.”

   Bereketi bol olsun…

Güven SERİN 


Hiç yorum yok: